BAŞKANDAN YAZILAR

MİLLİ GELİR DAĞILIMI ADİL OLMALI (Aralık 2023)

Gazi AYKIRI

Milli gelir, her ülkenin kalkınma göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Bir diğer önemli konu ise, elde edilen gelirin adil paylaşımıdır. Örneğin, kişi başına düşen milli geliri, her bir bireyin aldığı anlamına gelmez. Milli gelirden pay alınması için çalışma çağındaki her bir insanımıza iş imkanı sağlanmalıdır. İşgücümüzün önemli bölümü istihdamda olmadığından, gelir dağılımı giderek bozulmaktadır. 2023 yılında 4,5 milyon haneye sosyal yardım yapılması, işsizliğin ve yoksulluğun sonucudur. En az gelire sahip olan yüzde 20 nüfus grupları milli gelirden en az pay alan kesimlerdir. Her bir insanımızın çalışma hakkına sahip olduğunu ülkeyi yönetenlerin bilmesi ve politikalarını buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Çalışanların milli gelirden aldıkları payın azalması, çalışan yoksulluğu olarak görülmelidir. Asgari ücretle çalışanların geçim koşulları ağırlaşmıştır. Emeği ile çalışanların yarısına asgari ücret ödenmesi ve sendikal haklarının olmaması, emeklilik haklarını da zayıflatan bir süreci getirmiştir. Emeğin milli gelirden aldığı pay sürekli azalmıştır. 2016 yılında yüzde 32 olan emeğin milli gelirden aldığı pay, yüzde 23,7’ye kadar gerilemiştir. Sermayenin payı ise, aynı dönemde yüzde 41,6’dan yüzde 46,9’a yükselmiştir. Ücret, vergi ve emekli aylıkları ile ilgili düzenlemeler, çalışanların ve emeklilerin aleyhine sonuçlar vermiştir. Ücreti ile geçinmeye çalışan kesimlerin aldığı ücretin önemli bir kısmının vergi olarak ke silme si, çalışanlar ın ge li r l e r ini azaltmaktadır. AB ülkelerinin büyük çoğunluğunda sendikalaşma ve teşmil ile toplu iş sözleşme haklarından yararlanma güvencesi bulunmaktadır. Ülkemizde ise, sendikalaşma oranı yüzde 14 ile sınırlı kalmış ve toplu iş sözleşmeler teşmil edilmediğinden, çalışanların milli gelirden aldığı pay yüzde 23,7’e kadar gerilemiştir. Türkiye’de emeklilerin sayısı 16 milyona yaklaşırken, gelir ve aylık alanların milli gelirden aldıkları pay düşmüştür. 36 Avrupa Birliği ülkeleri içinde emekli aylığı harcamalarının milli gelirden pay alan en düşük ülkelerden birisiyiz. AB ortalamasına göre emeklilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 13 hesaplanırken, bu oran ülkemizde yüzde 6,1 olmuştur. Ülkemizde emeklilerin milli gelirden aldıkları payın sürekli azalması, aylık hesaplama sisteminden ve artışından kaynaklanmaktadır. 2000 sonrasında çalışarak emekli olanların aylıklarının karma sisteme göre hesaplanması, özellikle 2008 sonrasında çalışan sigortalıların emekli aylıklarında kayıpların yaşanması, gelir dağılımının bozulmasına neden olan en önemli faktördür. Bunun nedeni, aylık bağlama oranlarındaki azalmalar ile tüm yılların ortalama kazançlarında değerlendirilen güncelleme katsayısı yetersiz kalmıştır. 2023 yılında düşük gelir ve aylık alan emekliler, gelir testine gitmesi ve sosyal yardım talebinde bulunması, emeklilerin geçim zorluklarını belgeleyen en önemli göstergedir. Ülkeyi yönetenler bu durumdan ders çıkarmalı ve emeklilere milli gelirden hak ettikleri pay verilmelidir.

ASGARİ ÜCRETİN YANSIMALARI (Kasım 2023)

Gazi AYKIRI

Ücret, emeğin karşılığında ödenen kutsal bir haktır. Ücretin başlangıcını oluşturması ve milyonlarca işçiyi ilgilendirmesi nedeniyle asgari ücretin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. İşçi ve memur ücret dengesizliği giderek büyümüştür. Özel kesim çalışanlarına düşük ücret ödenmektedir. AB ülkelerinde, asgari ücret istisnai bir ücret olarak değerlendirilmekte ve çalışanların yüzde 5’ine asgari ücret uygulanmaktadır. Ülkemizde bu oranın yüzde 50 olması, özel kesim işyerlerinde düşük ücret politikasının bir sonucudur. Asgari ücret, alt sınır prim kazancı olarak belirlendiğinden, emekli aylıklarını da etkilemektedir. 2000 sonrasında, asgari ücretle çalışanlara bağlanan kök emekli aylıkları, asgari ücretin yarısına denk gelmiştir. Sosyal güvenlik sistemimiz ve aylık hesaplama parametreleri, yaşam aylığını ödemekten giderek uzaklaşmıştır. Yüksek enflasyon, asgari ücrete yapılan zamları kısa sürede geri almaktadır. Başlangıçta, açlık sınırının üzerinde belirlenen asgari ücret, kısa sürede açlık sınırının altında kalmıştır. Asgari ücretin geniş bir kesimi kapsaması, sendikalaşmanın ve toplu iş sözleşme haklarının kullanılamamasından kaynaklanmaktadır. AB ülkelerinde ücret artışları, toplu iş sözleşmeler ile belirlenmekte ve her sektör için farklı ücretler uygulanmaktadır. Ülkemizde ise, asgari ücretin geniş bir kesimi kapsaması ve ortalama ücret olması, ücretler üzerindeki baskıyı da artırmaktadır. Ülkemizde kayıt dışı istihdamın büyüklüğü ve asgari ücretin böylesine geniş bir kesime uygulanması, gelir dağılımını da olumsuz etkileyen bir faktör olmuştur. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, kanunla ve yönetmelikle verilen görevleri tam olarak yerine getirmelidir. Komisyon, asgari ücretin bilimsel ve objektif kriterlere göre tespitini tam olarak yapmadığından, asgari ücretle çalışanların geçim zorlukları devam etmektedir. Asgari ücret yönetmeliğinde; işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olarak tanımlanmıştır. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, bir işçinin zorunlu ihtiyaçlarına göre hesaplama yapmalıdır. Bu konuda, TÜİK temsilcisine görev vermelidir. Komisyonda işçi kesimini temsil eden TÜRK-İŞ, çarşı-pazar fiyatları üzerinden, bir işçinin zorunlu ihtiyaçlara göre olması gereken asgari ücreti de kamuoyu ile paylaşmalıdır. Son on yıldır belirlenen asgari ücret tespit kararları incelendiğinde, bir işçinin zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak ücretin belirlenememesi, en temel sorun olmuştur. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, kanunda ve yönetmelikte verilen görevleri yapma yerine, farklı bir şekilde asgari ücret belirlenmesi, tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Asgari ücretin tek işçi üzerinden belirlenmesi, aile faktörünü dikkate almayan bir yaklaşımın sonucudur. 1977 ve 1979 yıllarında asgari ücretin belirlenmesinde, 0-4 yaş grubunda bir çocuk dikkate alınmıştır. 1980 yılından itibaren bu ilkeden vazgeçilmesi, asgari ücretin düşük kalmasına neden olmuştur. Çalışanların sendikalı olması ve toplu iş sözleşmeleri ile ücretlerin belirlenmesi yönünde politikalar geliştirilmelidir. Çalışanların, emeğinin karşılığını alması ve verimli çalışması için sendikal haklar etkin olarak kullanılmalıdır. Ülkemizin düşük ücret ödemesinden uzaklaşılması için işçi, işveren ve hükümet kesimleri ortak politikalar oluşturmalı ve endüstri ilişkileri sendikal hakların kullanılmasıyla güçlendirilmelidir.

TÜİK MADDE MADDE FİYATLARI AÇIKLAMALI (Ekim 2023)

Gazi AYKIRI

Türkiye İstatistik Kurumu, 2022 Mayıs ayına kadar açıkladığı ortalama madde fiyatlarını yayınlamasına son vermesi, şüpheleri de beraberinde getirmiştir. 404 maddeden oluşan enflasyon sepetindeki her bir ürünün fiyatı bilinmeli ve çarşı-pazar fiyatlarıyla karşılaştırılmalıdır. Diğer taraftan enflasyon hesabında dikkate alınan her maddenin ağırlığının da gerçekçi olmadığını görüyoruz. TÜİK; gelir, yaşam, tüketim ve yoksulluk araştırmasından elde edilen harcama kalemlerine göre ağırlıkları belirleyerek, tüfe hesaplaması yapmaktadır. TÜİK’in objektif ve bilimsel çalışmaları tam olarak enflasyon hesaplamasında yeterince dikkate almadığı yönünde kuşkular bulunmaktadır. Ağırlık oranlarına bakıldığında, gıdanın ve konutun payının düşük belirlendiğini görüyoruz. Bunu nereden görüyoruz; Türkiye Emekliler Derneği’nin dönemsel olarak üniversiteler ile birlikte yaptırdığı, emekli anketine verilen cevaplarla uyumlu olmadığını tespit ettik. Harcama kalıplarında böylesine farklılığın bulunması, bilimsel olarak izah edilemez. TÜİK, enflasyon hesaplamasıyla emeklinin alacağı zamları belirleyen bir kurum olmuştur. Bu nedenle, yapılan hesaplamaların bilimsel olması ve güven vermesi gerekir. Çarşı-pazar fiyatlarında birçok ürünün yıllık artışı yüzde 100 olmasına karşın, Ekim 2023 itibariyle yıllık tüfe artışının yüzde 54,26; aylık yüzde 3,43 fiyat artışının hesaplanmasına hiçbir emeklimiz inanmamaktadır. Son dört ayda tüfe artışı ise, yüzde 29.41 olarak hesaplanmıştır. Bu hesaplamalar, hayatın gerçekleriyle uyumlu olmadığından, emekli aylıklarına eksik zam yapılmaktadır. Yüzdeli zamların, kök aylıkları düşük olan emeklilerimize hiçbirkatkısı olmamıştır. Bu nedenle, aylıkları düşük kalan milyonlarca emeklimizin aylıklarına seyyanen zam yapılmasını savunmaktayız. Hükümet, bu gerçeği görmeli ve gerekli olan adımları atmalıdır. Örneğin, son bir yılda simit, ekmek, çay, şeker, süt ürünlerinin fiyatlarında yüzde 100 artış görülürken, 2023 yılında emekli aylıklarına birinci altı ayda yüzde 30, ikinci altı ayda yüzde 25 zam yapılmış ve emekliler fakirleşmiştir. 2023 yılında emekli aylıklarına kümülatif olarak yüzde 62,5; ortalama olarak yüzde 46,25 zam yapılması, enflasyon karşısında emekli aylıklarını yarı yarıya küçültmüştür. Emekliler, 7.500 TL ile nasıl geçinebilir? Kira fiyatlarını bile karşılamayan bir aylık ödemesi olabilir mi? Hükümetin, emeklileri enflasyona karşı ezdirmediği savunması, gerçek hayatla bağdaşmamaktadır. Kök aylıklar öylesine düşük kalmış ki, yüzde 100 artırılması bile çözüm değil. Çözüm, emeklinin ihtiyaçlarını karşılayan bir emekli aylığının ödenmesidir. Hükümetin tek taraflı kararları ile emeklilerin sorunlarına çözüm getirilemediğinden, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun yeniden değerlendirilmeli ve aylık hesaplama sistemi değiştirilmelidir. Bu yönde bir adım atılmaması durumunda, sorunlar kartopu gibi büyüyecektir. Hükümetin sürdürülebilir bir sosyal güvenlik hedefi gerçekçi olmadığından, yoksulluğun sürdürülmesini kim savunabilir? 5.000 TL ödemede bile eşitlikten uzaklaşılmıştır. Emeklileri üzmeye hiç kimsenin hakkı olamaz. Kırsalda yaşayanlar, yaptıkları iş ve meslekleri gereği ziraat odasına kayıtlı olması, sigorta tescili olarak değerlendirilemez. 7464 sayılı Kanunda yer alan düzenlemeye göre, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamına girecek şekilde faaliyette bulunanlar denilmesi, sigortalı karşılığı olmadığından, 5000 TL’nin çiftçilere ödenmemesi kabul edilemez. 7464 sayılı Kanunda bu şekilde bir ibarenin olması, maddi hata olarak değerlendirilmeli ve düzeltilmelidir. Kaldı ki, emekliler arasında ayrım yapılmasına da karşıyız. 5000 TL, çalışan ve çalışmayan bütün emeklilerimize ödenmelidir. Hükümetin bu yönde adım atmasını bekliyoruz.

EMEKLİ AYLIKLARI İYİLEŞTİRİLMELİ (Eylül 2023)

Gazi AYKIRI

Sosyal güvenlik sistemimizin yürütümündeki plansızlıklar, emekli aylıklarının küçülmesine neden olmuştur. Türkiye Emekliler Derneği’nin araştırmalarında, hiçbir dönem böylesine geçim zorluğunun yaşanmadığına dikkat çekilmiştir. Mutfak ve konut giderlerinde yaşanan aşırı fiat artışları, emeklilerin alım gücünü düşürmüştür. Emekli aylıklarının yüzde 90’ı, açlık sınırının altında kalması, emeklilerin yoksullaştığının birbelgesidir. Bu duruma nasıl gelindi? Sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişiklikler, sistemin eşitlik ilkesini bozmuş ve emekli aylığı hesaplamalarında bütünlük sağlanamamıştır. Karma emekli aylığı hesaplama sistemi adil olmadığı gibi, yüksek prim ödeyenleri de cezalandıran bir sonuç getirmiştir. 2000 öncesi ve sonrası emekli aylığı hesaplamalarında uçuruma varan farklılaşma, özellikle de 2008 sonrası emekli aylıklarında keskin kayıplara neden olmuştur. 1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, emekli aylıklarının hesaplanmasında taşları yerinden oynatmış; güncellenme katsayısı ve aylık bağlanma oranlarında yapılan değişiklikler, aylıkları düşürmede önemli rol oynamıştır. 2016 yılına kadar ödenen emekli aylıkları, asgari ücretin netinin üzerinde iken, bu tarihten sonra tersine dönmüş ve emekli aylıkları asgari ücretin altında kalmıştır. 5510 sayılı Kanun döneminde çalışılan süre uzadıkça, emekli aylıkların giderek düştüğü görülmüş ve kök aylıklar kıymetsiz bir aylık olarak dikkat çekmiştir. Sigortalılara bağlanan emekli aylıkların değersiz kalmasına çözüm olarak getirilen en az aylık ödemesiyle, prim kazançlarına ve prim ödeme gün sayılarına bakılmadan, emeklilerin yüzde 60’ına aynı aylığın ödenmesi sonucu, emekliler tarafından; “Benim hakkım korunmadı ve az prim ödeyenler ile benim aylığım eşitlendi” şeklinde eleştireler yapılmaya başlanmıştır. En az aylık ödemesi yerine, alt sınır emekli aylığının yeniden hesaplanması için gösterge sistemine dönülmelidir. Bu sistem ile birlikte emeklilerin prim kazançları ve prim ödeme gün sayılarına göre intibak yapılması tercih edilmediğinden, sosyal güvenliğin eşitlik ilkesi korunamamış ve nimet/külfet dengesi sağlanamamıştır. 12. Kalkınma Planı, sosyal güvenlikle ilgili kalıcı çözümler içermemektedir. Plan hedefinde, aylık bağlama oranlarında değişikliklere gidilerek, sigortalıların uzun süre istihdamda kalmasının teşvik edileceği öngörülmüştür. Asıl yapılması gereken, aylık hesaplama sisteminde kalıcı iyileştirmelerin öngörülmesidir. 12. Kalkınma Planı ile birlikte, emekli aylıkların zorunlu ihtiyaçları karşılayacak bir seviyede olması hedeflenmelidir. TBMM’ye sunulan 12. Kalkınma Planı hedefleri yeniden ele alınmalı ve emeklilerin beklentilerine çözüm getirilmelidir. Geçmişte yapılan yanlışların bedelini siyasetçiler değil, emekliler ödemektedir. Prim ödeme gün sayısı ve prim kazancı, emekli aylığının hesaplanmasında en temel parametre olması gerekirken, en az aylık ödemesiyle emeklilere eşit bir aylığın ödenmesi, nimet/külfet dengesini bozmuş ve emekliler birbirinin aylığını kıyaslarduruma gelmiştir. Evi olmayan ve en az aylık ödemesi alan bir emeklinin yaşadığı sorun, aslında bir sistem sorunu olarak görülmelidir. Anayasamızda, emeklilik gibi kutsal hakkın devletin güvencesinde olduğu hüküm altına alınmasına rağmen, kaynak yetersizlikleri gerekçe gösterilerek, emekli aylıklarında iyileştirmeler yapılmamıştır. Emeklinin çalışması gerekirken, erken emekliliğin getirilmesi, sisteme zarar verdiği gibi, emekli aylıklarını da küçültmüştür. Emekli aylığına hak kazanmak için 5000 günün yeterli görülmesi, emekli aylığını yarı yarıya küçültmüştür. Sigortalı süresinin uzun olması ve 9 bin gün prim ödenerek emekli olunması teşvik edilmediğinden, en az aylık ödemesi ile sorunların üstü örtülmektedir. Emekli aylıklarında eşitliğin sağlanması için gösterge sistemine dönülerek intibak yapılmalı ve her bir emekliye hak ettiği aylık ödenmelidir.

EMEKLİLER, ÇÖZÜM BEKLİYOR… (Ağustos 2023)

Gazi AYKIRI

Sosyal güvenlik haklarında dönemsel eşitsizliklerin olmasından emeklilerimiz büyük zarar görmüştür. Her bir kanun değişikliği, sigorta başlangıcına göre emekli aylığına hak kazanma koşullarında ve aylık hesaplanmasında farklılıklara neden olmuştur. Yamalı bohçaya dönem sosyal güvenlik sistemimizde, nimet/külfet dengesi de bozulmuştur. Emekli aylıkları seviyesi incelendiğinde, karşımıza yetersiz aylık alanlar ile birlikte eşitsizlerin arttığı bir tablo çıkmaktadır. Ortalama emekli aylıkların asgari ücretin altında kaldığını görüyoruz. Aylık gelirlerine sahip olanlar arasında emekliler en yoksul kesim olmuştur. Uzun yıllar çalışan, vergi ve sigorta primi ödeyen emeklilere, yaşlılık dönemlerinde böylesine düşük aylık gelir ödenmesi, sosyal devlet anlayışı ile de çelişmektedir. 2000 öncesi ve 2000 sonrası dönemlerde farklı aylık hesaplanması, sosyal güvenlik sistemimizin en temel sorunu olmuştur. Örneğin, 2000 öncesi yüzde 70 olan alt sınır aylık bağlama oranı, 2000 sonrası dönem için yüzde 35 olarak küçültülmüştür. Sonuçta, sigortalının aylığı değersiz kalınca, en az aylık ödemesi uygulaması getirilmiştir. Asgari emekli aylıkları gerçek değerlerine getirilmediğinden, en az aylık ödemesi ile emekli aylıklarında haksızlıkların artığını görüyoruz. En az aylık ödenmesinde; fazla prim ödeyen emekliler ile az prim ödeyen emekliler arasında bir farkın olmaması, emekliler arasında tartışılan bir soruna dönüşmüştür. Gelir dağılımının adil olup olmadığını ölçen bir diğer gösterge ise, nüfus grupları arasındaki paylaşımdır. Türkiye’de gelir dağılımı sonuçları incelendiğinde, zengin ve yoksul kesimler arasındaki makas giderek büyümüştür. Sosyal güvenlik sistemi zayıflatılınca, sonuçları gelir dağılımına da yansımıştır. Gelir dağılımından en az payı emeklilerin almasına çözüm bulunmalıdır. Üzülerek belirtmemiz gerekirse, nüfus grupları arasında adil olmayan bir paylaşım söz konusudur. Ülkemiz insanı bunu hak etmiyor. Gelir dağılımını iyileştirilmeden, yoksullukla mücadelede başarılı olunamaz. Nüfusun yüzde 20 gruplara göre gelir dağılımı hesaplanmasında, alt ve üst nüfus grupları arasında 8 kat fark oluşmuştur. Nüfusun en yoksul yüzde 20’si milli gelirden yüzde 6 pay alırken, en zengin yüzde 20 nüfus grubu ise, yüzde 48 pay almaktadır. Emekli aylıklarının geçim özelliği kalmadığından, emeklilere seyyanen zam yapılması gerekir. Kışın yaklaştığı bir süreçte, en az aylık ödemesi olan 7.500 TL aylık alanların konut giderleri yükseleceğinden, 1 Ekim 2023 tarihinde yeni döneme girecek olan TBMM, emeklilerin taleplerini gündeme almalı ve aylıklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. 1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, emeklileri yoksullaştıran bir sistemine dönüşmüştür. 2008 sonrası emekli aylıkların seviyesine bakıldığında, asgari ücretle çalışan ve emekli olanlara bağlanan kök aylıklar düşük kalmıştır. Emekli aylık hesaplaması ile SGK giderleri kısılmaya çalışılmaktadır. Aylık hesaplama sistemi değiştirilmeden, emeklilerin sorunlarına çözüm getirilemez. Emekli aylıkları tek bir sistem üzerinden hesaplanmalı ve geçmişe yönelik de intibak yapılarak emekliler arasında eşitlik sağlanmalıdır. Kışın yaklaştığı bir sırada hükümete çağrımız; emeklilerin ısınma, su ve elektrik giderlerinden KDV alınmamalıdır. Beslenme ve ısınma sorunları, sağlık sorunlarına neden olacağından, emeklilerin taleplerine çözüm getirilmelidir.

EMEKLİNİN MUHTAÇ DURUMA DÜŞMEMESİ GEREKİR (Temmuz 2023)

Gazi AYKIRI

Emekli aylıkları, yüksek fiyat artışları karşısında yetersiz kalmış ve bu durum temel bir soruna dönüşmüştür. Emekli aylıkları, zorunlu ihtiyaçları karşılayacak bir seviyede olmadığından, bir sistem sorununa dönüşmüştür. Uzun yıllar çalışmanın, vergi ve prim ödemenin karşılığı olan emekli aylıklarının böylesine değersizleştirilmesinden, bütün siyasi partiler sorumludur. Sosyal güvenlik sistemi her seçim döneminde siyasetin konusu olmuş ve bugün bunun bedelini emekliler ödemektedir. Dünya ülkeleri, sosyal güvenlik haklarını bir sisteme bağlamış ve seçimlerin konusu olmamıştır. Aylığa hak kazanma şartlarının sık sık değiştirilmesi, aylık hesaplamaların değersizleştirilmesi ve bağlanan emekli aylıkların küçültülmesinin bedelini 15 milyon emekli birlikte ödemektedir. Kanunların sık sık değiştirilmesi, sistemin bütünlüğünü bozmuştur. Dünyada temel kural olarak, yaş şartı olmadan emekli aylığına hak kazanan hiç bir ülke yoktur. Bu durum, yalnızca bizim ülkemizde uygulanmaktadır. Sosyal güvenliğin seçim konusu yapılmasında sigortalıların ve emeklilerin bir suçu yoktur. 1992 ve 2023 yıllarında yaşı kaldıran kanunlar taahhüt edilmiş ve milyonlarca sigortalıya emekli aylığı bağlanmıştır. Kanunlarla verilmiş bir hak, kazanılmış bir haktır ve buna itiraz da edilemez. Her bir değişiklik, emekli aylıklarının küçülmesinde gerekçe olarak gösterilmiştir. Sigortalı sayımızın yeterince artmaması, başka bir ifadeyle aktif/pasif dengesi bozulunca, yaşı kaldıran kanunlarla, emekli aylığı hesaplama sisteminin değiştirilmesi, emekli aylıklarını küçülten bir sonucu getirmiştir. Kök aylıkların, asgari ücretin üçte birinin altına düşmesi, emeklileri yoksullaştırmış ve muhtaç duruma düşürmüştür. 2021 yılından itibaren uygulanan ekonomik kararların bedelini emekliler ödemektedir. Emekli aylıklarının seviyesi yetersiz kalınca, tüfe oranlarına göre emekli aylıklarına yapılan artışların yüksek enflasyon karşısında koruyucu hiçbir önemi olmamış; emekli aylıkların alım gücünde yaşanan kayıplar karşısında, emekliler ilk defa aile yardım programlarına başvurmak durumunda kalmıştır. Bu tablo, yoksulluğun giderek arttığını ve gelir dağılımının bozulduğunu göstermektedir. Sosyal hukuk devletinde böylesine bir tablo yaşanmamalıdır. Emeklilerin böylesine çaresiz bırakıldığı hiçbir dönem olmamıştır. Hükümetin ve bütün siyasi partilerin, sosyal güvenlik sistemine dönük bir gerçekçi yaklaşımları ve programları olmadığından, günü kurtaran kararlar alınmaktadır. Mevcut aylık hesaplama sistemi, sorunun temelini oluşturmuştur. Kök aylıklar düşük kalınca, gerçek çözümler aranması yerine en az aylık ödemesi ile sorunların üstü örtülmüştür. Neden bu duruma gelindi? Çalışanlar ve emeklilerin haklarını güvence altına alan sistemin zayıflatılmasından hep bi r likt e sorumluluk taşımaktayı z . İş ç i, memur konfederasyonları ve sivil toplum kuruluşları, kendi üyelerinin haklarını savunmayı tercih etmiş; sosyal güvenlik haklarını zayıflatan mevzuat değişikliklerine ortaklaşa tepki verilmemesi, sorunun kaynağını oluşturmuştur. 2000 sonrasında iki temel kanun ile emeklilerin hakları zayıflatılmıştır. 4447 ve 5510 sayılı Kanunlar, bir sistem sorununa dönüşmüştür. 2000 öncesi dönemde asgari emekli aylığı, net asgari ücretin üzerinde ödenirken, Temmuz 2023 itibariyle en az aylık ödemesi, asgari ücretin yüzde 60’ına denk gelmiştir. Bu kıyaslama, emeklilerin kayıplarını özetlemektedir. 21 Haziran 2023 tarihinde yapılan Türkiye Emekliler Derneği Başkanlar Kurulu Toplantısında; şube başkanlarımız tarafından yapılan değerlendirmelerde, emeklilerimizi korumasız bırakan aylık hesaplama ve artış sistemi ile emeklileri yardıma muhtaç duruma getiren sistemin değiştirilmesi üzerinde durulmuştur. Her bir şube başkanımız, mevzuat değiştirilmeden ve intibak yapılmadan, emekli sorunlarının devam edeceğine dikkat çekmiştir.

FİYAT ARTIŞLARI EMEKLİYE YÜK OLDU (Haziran 2023)

Gazi AYKIRI

Türkiye, son üç yılda ekonomik sistemde değişikliğe gitmesiyle birlikte faiz, döviz kurları ve fiyatlarda görülen ölçüsüz artışlar karşısında en büyük bedeli emekliler ödemiştir. Emeklinin alım gücünün düştüğü bir dönemden geçilmektedir. Zorunlu ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar, emeklilerimiz için çekilmez bir yük olmuştur. Yüksek fiyat artışlarına karşın, TÜİK’in enflasyon hesaplamalarında dikkate aldığı madde fiyatlarını açıklamaması güvensizlik yaratmıştır. 2023 yılı birinci altı aylık tüfe artışının 19,77 hesaplanmasına hiçbir emekli inanmamıştır. Bu hesaplama sistemi, emekli aylıklarına yapılan zammı küçülten politikanın birparçası olmuştur. Türkiye Emekliler Derneği olarak çarşı-pazar fiyatlarını kendi harcama fişlerimizden görüyoruz. Örneğin, 2023 yılı birinci altı ayda gıda maddelerinde yüzde 50, diğer ürünlerde yüzde 40 artış yapılmasına rağmen, bu gerçeği TÜİK hesaplamalarında göremiyoruz. Bu nedenle, TÜİK hesaplaması hiçbir dönem güven vermemiştir. Güven vermeyen bir sistemle hesaplanan tüfe oranlarına göre emekli aylıklarına zam uygulanması, emekli aylıklarını küçülten bir etki yapmıştır. Vergi artışları da, emeklinin aylığını küçülten bir sonuç getirmiştir. Harcamalardan alınan yüksek oranlı KDV, emeklileri de dolaylı vergi mükellefi yapmıştır. Emeklilere vergi iadesi karşılığı olarak ödenen yüzde 4-5 arasında değişen bir ödemenin hiçbir değeri kalmamıştır. Bütün çağrılarımıza rağmen, ek ödeme oranı en az yüzde 10 olmalıdır. Hükümet, KDV oranlarını dilediği zaman yükseltirken, emeklinin ek ödemesi 2006 yılından bu yana sabit kalmıştır. Bu nedenle, emeklinin ek ödemesinin yükseltilmesi, harcamalardan alınan KDV oranlarının bir kısmının iadesi olarak değerlendirilmelidir. Emekli aylıklarına yapılan zamların bir kısmı iki aşamalı olarak geri alınmaktadır. Birincisi; TÜFE hesaplamasının emeklileri temsil etmeyen bir sistemle yapılması ve tüfe oranlarına göre emekli aylıklarına yapılan zamlar yetersiz kalmıştır. İkincisi, harcamalardan alınan vergi oranlarına yapılan zamlar da, emekli aylıklarını küçültmüş ve emekliler beslenme riski ile karşı karşıya kalmıştır. Üç yıl öncesine kadar emekli aylığı ile alınan ürünlerin bugün yarısını bile alamayan emekliler giderek yoksullaşmaktadır. Mali ve para politikaları, gelir dağılımını bozan bir sisteme dönüşmüştür. Piyasa, iktisat kurallarının dışında bir sisteme terk edildiğinden, devlet sürekli borçlanmakta ve yüksek faiz öderken, milletimizin emeklilerimizin alım gücü azalıyor. Döviz kurlarının böylesine yükselmesi, iğneden ipliğe her ürüne zam yapılmasıyla herkesim geçim zorluğu yaşamaktadır. Fiyat artışlarının durdurulamaması, toplumsal bir soruna dönüşmüştür. Ülkenin zenginleşmesi, her bir insanımıza yansımadığı zaman sosyal barış korunamaz. Parası olan ve yüksek gelire sahip kesimlerin başta kur korumalı mevzuatla korunduğu bir sistemde, nüfusun yüzde 80’i yoksullaşıyor. Yoksulluk ve işsizlik öncelikli sorun olarak gündemde durmaktadır. Bu durum, gelir dağılımı sonuçlarında görülmüştür. Türkiye’de gelir dağılımı sonuçları incelendiğinde, zengin ve yoksul kesimler arasındaki makas giderek büyümüştür. En yoksul nüfus kesimi milli gelirin yüzde 6’sını alırken, en yüksek gelire sahip yüzde 20 nüfusun payı yüzde 48’dir. Yoksulla zengin arasındaki fark 8 kat olmuştur. Türkiye ve milletimiz, bu tabloyu hak etmiyor.

GELİR DAĞILIMI İYİLEŞTİRİLMELİ (Mayıs 2023)

Gazi Aykırı

Uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar, gelir dağılımıyla yakından ilgilidir. Anayasamızda, çalışma hakkı, her bir birey için temel bir hak olarak düzenlenmiştir. Yatırım, üretim ve istihdam, gelir dağılımının temel araçları olarak benimsenmiştir. Maliye ve para politikaları, toplumu koruyacak şekilde planlandığı dönemlerde, milli gelirden toplum kesimlerine hak ettikleri pay verilmiştir. Yüksek enflasyon olduğu ve TL’nin değer kaybettiği dönemlerde ise, gelir adaleti bozulmakta ve geçim zorlukları ağırlaşmaktadır. Gelir eşitsizliğinin ve işsizliğin olduğu yıllara göre bir değerlendirme yapıldığında, sosyal yardım alan hanelerin sayısında ciddi artışlar olmaktadır. Esas olan, çalışma çağında olan nüfusun istihdama dahil edilmesi ve devletin bu yönde yönlendirici olmasıdır. TÜİK, her yıl gelir dağılımını değerlendiren araştırmalar yayınlamaktadır. Gelir dağılımı yüzde 20 nüfus gruplarına göre elde edilen sonuçlara bakıldığında, gelir dağılımı konusunda iyi bir yerde olmadığımız görülmektedir. TÜİK tarafından yapılan en son araştırmada; en yoksul yüzde 20 nüfusun milli gelirden aldığı pay yüzde 6, en zengin nüfusun milli gelirden aldığı pay ise, yüzde 48’dir. En yüksek gelir ile en düşük gelir arasında 8 kat gibi bir farkın olması, toplumsal bir sorun olarak değerlendirilmelidir. Bu tablo değişmeli ve adil bir gelir dağılımı hedeflenmelidir. Üretim sürecinde ortaya çıkan gelirin çalışanlara verilen pay ve emekli aylığı seviyeleri çok önemlidir. Gelir dağılımının adil olmasını sağlayan temel araçlar olarak; vergi adaleti, ücret ve emekli aylıklarında eşitsizliklere ve yetersizliklere çözüm getirilmelidir. Ülkemiz, bu konuda iyi bir göstergeye sahip olmadığından, gelir ve aylıklar yetersiz kaldığı gibi, işsizlik ve yoksulluk da giderek artmıştır. Gelir dağılımının adil olması için ekonomik ve sosyal haklar geliştirilmeli, bölgesel eşitsizliklere çözüm getirilmelidir. Çalışanlar, ücret karşılığı çalışmaktadır. Çalışma çağında olan her bir insanımızın iş sahibi olması, insana verilen bir değer olduğu gibi, gelirin adil paylaşılmasında en temel göstergedir. Gelecek güvencesi olan istihdamın toplumsal ve sosyal barışın sigortası olduğu gerçeğini başta ülkeyi yönetenler olmak üzere, her kesim bilmeli ve buna göre kararlar alınmalıdır. Milli gelirin bireyler, toplumsal gruplar, bölgeler veya üretim araçları arasında dağılımı adil olmadığı dönemlerde; hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk artmıştır. Emekli aylıklarının yetersiz kaldığı bir dönemden geçilmektedir. Emeklilerin en büyük giderleri olan mutfak ve konut harcamalarının, enflasyon hesabında ağırlıklarının düşük kalmasına çözüm getirilmeli; çalışanların ve emeklilerin harcamalarına göre yeni enflasyon sepeti oluşturulmalıdır. Yüksek enflasyon, emeklilerin alım gücünü düşürdüğünden, emekli aylıklarına seyyanen zam ile birlikte 2000 sonrası emeklilerin intibakı yapılmalıdır. Çalışanlara ve emeklilere bir bütün olarak bakılmalı ve her kesime hak ettikleri değer verilmelidir. Gelir dağılımının iyileştirilmesi için emekli aylıklarına gerçekçi çözümler getirilmelidir.

PRİM GÜN EKSİĞİ OLAN BAĞ-KUR SİGORTALILARI ZOR DURUMDA (Nisan 2023)

Gazi Aykırı

2006 yılından itibaren 5502 sayılı Kanunla, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı oluşturulmuştur. Tek çatı oluşumuna uygun olarak emeklilik mevzuatında benzer düzenleme yapılmadığından, farklı kanun hükümlerine göre gelir ve aylıklar hesaplanmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda SSK (4/a), BAĞ-KUR (4/b), Emekli Sandığı (4/c) sigorta statüleri devam ettirilmiş, aylığa hak kazanma koşullarında ve emekli aylıklarının hesaplanmasında eşitlik sağlanamamıştır. Emekli aylığına hak kazanmada, işçi, esnaf ve memur sigortalıları arasında prim ödeme gün sayısında eşitliğin olmaması, sosyal güvenlik sisteminin dağınıklığından kaynaklanmaktadır. BAĞ-KUR sigortalılarının önemli bir kesimi, kazanç yetersizliği nedeniyle primlerini zamanında ödeyemediğinden, yaş koşulu kalkmasına rağmen gün eksikliği nedeniyle EYT’den emekli olma hakkını elde edememiştir. BAĞ-KUR sigortalılarının prim ödeme gün sayısının yüksek olması, esnaf kesiminin emekliliğini zorlaştırmıştır. Hem istihdam yaratan ve hem de üretime büyük katkısı olan esnaf kesimin prim borcu giderek büyümüş ve dönemsel olarak çıkarılan vergi ve prim borçlarının yapılandırma kanunlarından yararlanamayan BAĞ-KUR sigortalıları, hizmetlerinin durdurulmasını ve borçların silinmesini tercih etmiştir. Gelecek güvencesi olan emeklilik şartlarında eşitlik ilkesi olmadığından, bu durumdan en büyük zararı BAĞ-KUR sigortalıları yaşamaktadır. İşçilere göre BAĞ-KUR sigortalılarının prim ödeme gün sayısının yüksek olması, emekli aylığına hak kazanmayı geciktirmektedir. Kanunlar yapılırken, eşitlik kuralı dikkate alınmadığından, hak kayıplarına neden olmaktadır. 2021 yılında çıkarılan 7326 sayılı yapılandırma kanunu ile silinen prim borçları ve ihyası, 7440 sayılı Kanunla tanınmamıştır. En son çıkarılan 7440 sayılı Kanunda, silinmiş süreler yapılandırma kapsamına alınmadığı gibi, bu kapsamda olanların ihya maliyetleri ödenemez tutarda hesaplanmaktadır. Açıkçası, esnafın kazancının azaldığı bir dönemde, 7440 sayılı düzenleme ile BAĞ-KUR sigortalılarına ödeme kolaylığı getirilmediğinden, en mağdur kesim olmuştur. Örneğin, zamanında primleri ödenmeyen ve beş yılı silinmiş bir sigortalı, hizmetlerini yeniden kazanması için borçlanma tutarı: 1800 x (günlük asgari ücret) 333,60 x %34,5 = 207.165 TL’nin 3 ay içinde ödenme zorunluluğu bulunmaktadır. BAĞ-KUR sigortalılarının büyük kısmı, ödeme gücü olmadığından, emekli olamıyor. Devletimizin, bu duruma çözüm getirmesi gerekir. Askerlik, doğum veya yurtdışı hizmet sürelerinde, ihtiyaç duyulan gün kadar borçlanma yapılırken, hizmetleri silinmiş BAĞ-KUR sigortalılıklarına prim ihtiyacı kadar borçlanma hakkı tanınmadığından, emekli aylığına hak kazanmak zorlaşmıştır. Esnaf kesimi, üretimin ve ticaretin kalbidir. Bu nedenle, BAĞ-KUR sigortalılarına silinmiş hizmet sürelerinden ihtiyacı kadar borçlanma hakkı tanınmalıdır.

SOSYAL GÜVENLİĞİN EŞİTLİĞİ KORUNMALI (Mart 2023)

Gazi AYKIRI

Sosyal güvenlik sistemine tarihsel geçmişine bakıldığında, bugüne kadar ülkeyi yönetmiş olan bütün iktidarların emeklilik haklarına yönelik yaptığı düzenlemelerin kendi içinde tutarlı olmadığını görüyoruz. Emeklilik sistemi; tek çatı yerine SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı statülerine göre emekli aylıkların hesaplanmasıyla, norm ve standart birliğinden uzaklaşılmış ve emekli aylıklarında bütünlük sağlanamamıştır. Sosya l güvenlik mevzua tında birlikt e lik kurulamadığından, farklı emekli aylıkları ödenmektedir. Son yıllarda emekli olanların aylıklarında görülen keskin azalmalar, sistemin en temel sorunu olmuştur. Gelecek güvencesi olan emekli aylığına hak kazanma koşullarında ve aylıkların hesaplanmasında farklı kanunların uygulanması, aynı çatı altında bile emekli aylıklarında dönemsel farklılıklara neden olmuştur. 2000’li yıllarda emekli olanların karma sisteme göre emekli aylıklarının hesaplanması ve çalıştıkça emekli aylıklarında kayıpların yaşanması, sosyal güvenlik sistemini zayıflatan etki yapmıştır. Türkiye Emekliler Derneği, mevcut sistemin sürdürülür yönünün olmadığını savunmaktadır. Mevcut aylık hesaplama sistemi değişmediği sürece, emekli aylıkları yetersiz kalacak ve geçim şartları zorlaşacaktır. Hükümete ve bütün siyasi partilere çağrıda bulunuyoruz. Sosyal güvenlik mevzuatımız yeniden ele alınmalı ve tek bir sistem üzerinden emeklilik aylıkları hesaplanmalıdır. En az aylık ödemesi, geçici çözümdür. 2023 Nisan ayı itibariyle emeklilerin %70’ine, en az aylık ödemesi kapsamında 7.500 TL ödenmesi, aylık hesaplama sisteminin günümüzde karşılığı olmadığının bir sonucudur. Ülkeyi yönetmeye talep olan bütün siyasi partilerin bu gerçeği görmesi ve taahhütlerini açıklaması gerekir. Sistem esastan düzeltilmeden, emeklilerin kök aylıkları küçük kalmaya devam edecektir. 7770 gün üzerinden emekli aylığının 3625 TL olması, kabul edilemez bir ödemedir. Yazıktır? 23 yıl çalışan bir sigortalıya böyle bir aylık hesaplanmasında, kimler sorumluysa, öz eleştiri yapmalı ve sistemi düzeltecek değişiklikleri yapmalıdır. Emekli aylıklarının alım gücünün giderek azalması karşısında genel bir iyileştirmeye ihtiyaç vardır. Yalnızca, alt sınır aylıklarına iyileştirme yapılması, yüksek prim ödeyenlerin itirazlarına neden olmuştur. Emekliler, Derneğimizi arıyor ve mağdur edildiklerini ve fazla prim ödemelerine rağmen, karşılığını tam olarak alamadıklarını söylüyor ve bu durumun düzeltilmesini talep ediyorlar. Bu talep, nimet/külfet dengesi için de haklı bir öneridir. Hükümetin, bütün emeklilere eşit bir yaklaşımla bakması gerekir. Bu yapılmadığı zaman, küskünlükler, eleştiriler ve kırgınlıklar artıyor. Seçim sürecinde bulunmaktayız. Ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olanların ekonomik ve sosyal programlarına bakıldığında, sosyal güvenlik haklarına ilişkin kapsayıcı taahhütlerin olmadığını görüyoruz. 15 milyon emeklinin geçim zorluğu yaşadığı bir dönemde, emekli aylıklarında intibak ile birlikte iyileştirme yapılmalıdır. 4447 ve 5510 sayılı Kanunlar, eşitliği öngörmediğinden hak kayıpları yaşanmakta ve emekli aylıkları giderek küçülmektedir. Sosyal güvenlik sistemi, sil baştan düzeltilmelidir. Bu yapılmadığı sürece, sistem dışı emekli aylıklarına yapılan artışlar, eşitliği de giderek bozacaktır. Prim kazançlarına ve prim ödeme gün sayılarına göre aylıkların hesaplanması ve hakkaniyetli bir çözümün getirilmesi, sosyal barış bakımından gereklidir.

GÜVENLİ KONUTLAR YAPILMALI (Şubat 2023)

Gazi AYKIRI

Türkiye Emekliler Derneği, emeklilerimizin TOKİ aracılıyla konut sahibi olması ve kira ödemekten kurtulması için yoğun bir çalışmanın içindedir. Üniversitelerle birlikte yaptığımız sosyo-ekonomik emekli anketimizde, emeklilerimizin üçte birinin kirada oturduğunu tespit ettik. Bu durumu, Hükümetimizle ve TOKİ ile paylaştık. Altın proje olarak tanımladığınız emeklilerimizin konut sahibi olmasında, TOKİ bazı illerimizde direk emeklilerimize yönelik evler yaptığı gibi, bazı illerde de TOKİ konutlarından yüzde 25 gibi bir pay ayrılarak emeklilerimizin kiradan kurtulmasına çalışılmıştır.

Devletimizin desteği ile konut sahibi olunması son derece önemlidir. Yalnız, emeklilerimizin ödeme gücü dikkate alınmadan talep edilen yüzde 10 peşinat ve memur katsayına endeksli taksitlerin ödenmesi, TOKİ evlerinden konut sahibi olmayı zorlaştırmıştır.

Son iki yıldır maliyetler arttığından, emeklilerimizin ev sahibi olması güçleşmiştir. Depremzedeler de benzer sıkıntılar yaşamaktadır. Evi yıkılan insanlarımızın güvenli konutlara kavuşması, devlet desteği olmadan mümkün değildir. TOKİ, kamu adına yalnızca inşaat maliyetlerini dikkate alarak konutları yapmalı ve belediyeler de bu projenin içinde olmalıdır.

Kamu bankaları, ucuz ve uzun ödemeli konut kredisini emeklilere tanımalı ve kira ödenir gibi taksitlerle emeklilerimizin ev sahibi olmasına destek vermelidir. Ülkenin her eserinde alın teri ve göz nuru olan emeklilerimizin koruyacak projeler geliştirilmelidir.

Emekli aylığı ile geçinemeyen emeklilerimizin devlet desteğine ihtiyaçları vardır. AB ülkelerinde kirada oturan emeklilere, kira desteği verilmektedir. Devletimiz, bir kriter belirlemeli ve düşük aylık alan emeklilerimize destek sağlamalıdır. Emekli aylığı seviyesine göre, doğalgaz, kömür ve elektrikten alınan vergilerden, emekliler muaf tutulmalıdır. Emekli aylıklarını küçülten bir sistem değişene kadar, emeklilerimize sosyal yardımlar adı altında destek verilmelidir.

Türkiye, seçim sürecine girmiştir. Emeklilerimizin talepleri bir broşür ile kamuoyu ile paylaşılmıştır. Öncelikli talebimiz, intibaktır. Bu konuda, hiçbir parti emeklilere güven vermiyor. Emeklinin haklı talebini iyi analiz etmeyen partiler, gelecek güvencesi olan emeklilik ile ilgili net bir taahhütte bulunmadığından, sosyal güvenlik hakları konusunda derslerine iyi çalışmadıklarını görüyoruz.

Seçimde oy kullanacak emeklilerin eşleri ile birlikte 30 milyona yakın bir nüfus grubu vardır. Emekliler, önce taahhütlere ve yapılacak iyileştirmelere bakacaktır.

Geçmişten günümüze kadar işbaşına gelen hükümetler, sosyal güvenlik alanında doğru ve emekliyi koruyan bir sistemi uygulayamamıştır. Çok sayıda kanun değişiklilerin yapılması, sistemin eşitlik ilkesini bozmuş; emekli aylığına hak kazanma ve aylıkların hesaplanmasında bütünlük gözetilmemiştir. 2000 öncesi ve sonrası farklı sigorta mevzuatları, emekli aylıklarında farklılıkları artıran bir etki yapmıştır. Özellikle, 1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, emekli aylığı hesaplamalarını küçülten bir sistemin parçası olmuştur.

17 Ocak 2023 tarihinde yapılan 12. Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Toplantısında, kamu ve özel kesim adına katılan ve söz alan temsilciler, 5510 sayılı Kanunun değişmesi yönünde görüş bildirmiştir. Doğru analiz yapılmadan kanunların hazırlanmasının topluma maliyete ağır olmaktadır. Bu nedenle, 5510 sayılı Kanunda değişiklik yapılmalı ve emekli aylıklarında koruyucu bir sistem getirilmelidir. Öncelikli talebimiz; emekli aylıklarına seyyanen zam yapılmalı ve intibak ile emekli aylıklarında farklılıklara son verilmelidir.

EYT SÜRECİ (Ocak 2023)

Gazi AYKIRI

Sosyal güvenlik sisteminde norm ve standart birliği kurulamadığından, emekli aylığına hak kazanma koşulları ve aylıkların hesaplanmasında eşitlik hiçbir dönem kurulamamıştır. Farklı kanunlar ve farklı tarihlerde emekli olanların bir birini kıyaslar duruma gelmesi de, sosyal güvenlik sisteminin adil uygulanmamasından kaynaklanmaktadır. Geçmişten günümüze kadar emekli aylığına hak kazanma koşullarında yapılan farklı düzenlemeler, bütünlüğü bozmuştur. Emekli aylığına hak kazanmada, bazı dönemler yaş koşulu aranmış, bazı dönemlerde ise yaş koşulu aranmamıştır. Böylesine dağınık ve eşit olmayan bir sistemin uygulanması, hak kayıplarını da beraberinde getirmiştir. 1949 yılında 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanunu’yla, emeklilik yaşı 60 olarak belirlenmiş; 1964 yılında 506 sayılı Kanunla, kadın 55, erkek 60 yaş koşulu getirilmiş; 1969 yılında 1186 sayılı Kanunla, yaş koşulu kaldırılmış; 1981 yılında 3246 sayılı Kanunla, kadın 50, erkek 55 olarak yaş koşulu belirlenmiş; 1992 tarihinde 3774 sayılı Kanunla yaş koşulu ikinci kez kaldırılmış; 2000 yılında yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla, 08. 09 1999 sonrası ilk defa sigortalı olanlardan kadın 58, erkek 60 yaş koşulu getirilmiş; 1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile prim ödeme ve yaş koşulunda kademeli bir düzenleme yapılmış ve 2048 yılında kadın ve erkek ayrımı yapılmadan yaş koşulu 65 olarak belirlenmiştir. Sosya l güvenlik mevzua tında böyl e sine değişikliklerin yapılması, eşitliği temelden bozmuş ve emekli aylıkları hesaplama sisteminde bütünlük sağlanamamıştır. Emekli aylıklarına hak kazanmada ve aylıkların hesaplanmasında ortak koşulların belirlenmemesi, hak kayıplarına neden olmuştur. İlk defa sigortalı olunan tarihte yürürlükte olan kanun, kazanılmış bir hak olarak görülmektedir. Her bir sigortalı, kendini yürürlükte olan kanuna göre planlamaktadır. 8.9.1999 tarihinden önce sigortalı olanlar, 4447 sayılı Kanunla getirilen yaş ve prim ödeme koşullarından muaf tutulmasını savunmuştur. Bu kapsamda olan sigortalılar, EYT adı altında büyük bir mücadele başlatarak, siyaseti de etkilemiş ve bütün siyasi partilerin de desteklediği yaş koşulunu kaldıran düzenlemeye gidilmiştir. 8.9.1999 öncesinde sigortalı olanlardan yaş koşulunu kaldıran kanun teklifi TBMM’de kabul edilmiş ve bu kapsamda olan sigortalıların ilk emekli aylıkları, 2023 Mart ayından itibaren bağlanacaktır. 8.9.1999 öncesinde sigortalı olanlardan yaş koşulu kaldırılırken, 5000 ve 5975 arasında değişen kademeli prim ödeme gün sayısında değişiklik yapılmamasına itirazlar edilmiştir. Bir diğer itiraz ise, 8.9.1999 öncesi sigortalı olanlardan 3600 gün prim ödeme ve 15 yıl sigorta süresi olan kadınların 50 yaş, erkeklerin 55 yaşında emekli aylığına hak kazanmasına ilişkin bir değişiklik yapılmadığından, yeni bir mağduriyet yaratılmıştır. Bu kapsamda olan sigortalılardan kadınlar 58 yaşında, erkekler 60 yaşında emekli olmasına, hak kaybı olarak bakılmaktadır. Türkiye Emekliler Derneği, her bir haklı mücadelenin yanında olmuştur. Sosyal güvenlik sisteminde emeklilik kutsal bir haktır. Bu hakkın eşit bir şekilde tüm çalışanlara uygulanması, sosyal devlet olmamızın bir gereği olarak değerlendirilmelidir.

EMEKLİ İKRAMİYESİ GÜNCELLENMELİ (Aralık 2022)

Gazi AYKIRI

Türkiye Emekliler Derneği’nin mücadelesi sonucunda, emeklilerimize dini bayramlar öncesinde ikramiye ödenmesi, önemli bir kazanım olmuş ve 2018 yılında 1.000 TL ödenen ikramiye ile küçükbaş hayvan alınabiliyordu. Başlangıçta alım gücü olan ikramiyelere, son beş yılda yalnızca 100 TL artış yapılmış ve 1.100 TL olarak ödenen ikramiye, tek başına emeklinin memleketine gitmesi için yol parasını karşılamaktadır. Böylesine yüksek enflasyonun yaşandığı dönemde, emekli ikramiyeleri nasıl artmaz? Bu soruların cevabı verilememektedir. 1.100 TL’nin ikramiyelerin hiçbir değeri kalmamıştır. Bir ödemenin böylesine değersiz kalmasına emeklilerimiz tarafından haklı eleştiriler yapılmaktadır. 2018-2022 döneminde TÜFE hesaplamasına göre yüzde 244,6 fiyat artışı yaşanmıştır. Emekli ikramiyesine ise, son beş yılda yüzde 10 artış yapılmıştır. Hükümetin bu gerçeği görmesi ve ikramiyelerin güncellenmesi gerekir. En azından, fiyat artışlarını esas alarak dini bayramlar öncesinde emeklilere ödenen ikramiyeler yeniden belirlenmelidir. Son beş yılda yüzde 244 artan fiyat artışları dikkate alındığında, 2022 yılında emeklilere ödenen ikramiyenin, 3440 TL olması gerekirdi. 2023 yılı birinci altı ayda emekli aylıklarına yapılan yüzde 30 zam ile birlikte emeklilere ödenen ikramiye, 4.500 TL’ye yükseltilmelidir. Güncellenen emekli ikramiyeleri, emekli zamlarına endekslenmelidir. Çalışanlara ödenen ikramiyeler, ücret artışlarıyla paralel artmaktadır. Emeklilerin ikramiyesinin düzenlenmesinde ve güncellenmesinde hiçbir hüküm olmadığından, yıllardır sabit kalmıştır. Bu durum, emeklilerimize yapılan bir haksızlıktır. Emekli aylıkları yetersiz kaldığından, bayram ikramiyelerinin özel bir yeri vardır. Emeklilerin, bayrama buruk girmemesi için ikramiyelerin güncellenmesi gerekir. Bu yapılmadığı zaman, emekliler kendilerini haksızlığa uğramış ve ihmal edilen bir kesim olarak görmektedir. Bu konuda, acil bir düzenle yapılmalıdır. Emekli aylıkları ile geçim koşulları her geçen dönem zorlaşıyor. Gıda ve konut (doğalgaz-odun-kömür-elektrik ve su) harcamalarında görülen yüksek oranlı artışlar, emeklilerin ödeme gücünü aşmıştır. Emeklilerin satınalma gücünde ciddi kayıplar var. Elektrik, doğalgaz, odun, kömür ve su giderleri, emeklilerin en büyük gider kalemleri olmuştur. Yüzde 30 zam ve en az aylık ödemesine rağmen, emekli aylıklarının yüzde 90’ı asgari ücretin altında kalmıştır. Gıda harcamalarını kısan emekliler sağlık sorunu yaşamaktadır. Emeklilerimizin katkı payları, bir başka şekilde emekli aylıkların küçülmesine neden olmaktadır. İlaç ve diğer ek ödemeler, emeklilerimiz üzerinde önemli bir yük olmaya başlamıştır. Emeklilerimizin sorunlarına çözüm getirmeden, sosyal devlet olunamaz. Emeklisini mutlu etmeyen devletler, refah toplumu olamaz. Bu nedenle, intibak ile birlikte aylık hesaplama ve artış sistemi değiştirilmeli ve emekli ikramiyesi gerçek değerine yükseltilmelidir.

EMEKLİ ZAMLARIN MAĞDURU (Kasım 2022)

Gazi AYKIRI

Çalışan ve emekliler, yüksek enflasyon karşısında alım gücünde ciddi kayıplar yaşamaktadır. 2022 yılında emekli aylıklarına birinci altı ayda yüzde 25,48; ikinci altı ayda yüzde 42,35 zam yapılmış ve yapılan zamlar, yüksek zamlar karşısında kısa sürede erimiştir. Hayat pahalılığını en derin yaşayan emekliler, 2000 sonrasında emekli aylıkları hesaplanma sistemiyle, aylıkları en fazla küçülen kesim durumuna gelmiştir. SSK ve BAĞ-KUR taban aylıklar değersiz kalmış; 3.500 TL en az aylık ödemesi günümüzde ihtiyaçların yarısını dahi karşılamamaktadır. Bu durum, yoksulluğun kapsamını genişletmektedir. Gelecek güvencesi olan emekli aylığı ile geçinmek durumunda kalan emeklilerin haklarında iyileştirilme yapılmadığı ve intibak ile emekli aylıklarında eşitlik sağlanmadığı sürece, nüfusun yüzde 16’sını oluşturan emeklilerin yaşam koşulları giderek ağırlaşacaktır. Geçmişten günümüze kadar iş başına gelen hükümetler, sosyal güvenlik sistemini adil bir şekilde yönetemediğinden dolayı, bugünkü sorunlar yaşanmaktadır. Karma sistem ile aylıkların hesaplanması, aynı çatı altında olan emekli aylıklarında farklılıklara neden olmuş, nimet/külfet dengesi korunamamıştır. TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranlarına, bu hesaplamayı yapanların dahi güvenmediğini tahmin ediyorum. 114 madde üzerinden yapılan TÜFE hesaplamasında grupların ve maddelerin ağırlıklarının her yılbaşında değiştirilmesiyle, enflasyon oranlarının aşağı çekildiği yönünde ciddi eleştiriler yapılmaktadır. Teme l ihtiyaç maddelerinde yıllık fiyat artışı ortalama yüzde 125 görülürken, TÜİK hesaplamalarına göre yıllık enflasyon yüzde 84,39 olarak ölçülmüştür. Bu kıyaslama ile TÜİK, yıllık enflasyonu yüzde 40,61 eksik hesaplamış ve enflasyona endeksli aylık alanların bir yılda ücretlerine yüzde 40,61 eksik zam yapıldığından, benzer durum satın alma gücüne de yansımıştır. Mutfak ve konut harcamaları ile emekli aylıkları kıyaslandığında, emekliler yoksullaştığından, açlık sınırının yarısının altında emekli aylığı alan bir insanımız nasıl yaşayacak? Bu sorulara cevap verilememektedir. Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir ekonomik politikayı, insanımız hak etmiyor. Emeklilerimizin aylıklarında gerçekçi bir iyileştirme yapılmadığı sürece, sosyal güvenlik sistemimize olan güvende azalmaktadır. Uzun yıllar çalışan bir emekliye hak ettiği aylık ödenmelidir. Emeklinin de gururu ve yaşama hakkı var. Devleti yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların bu gerçeği görmesi gerekir. Mevcut sosyal güvenlik sisteminde emekliler, kendini korumasız görmektedir. Yeni yılda emekli aylıklarına seyyanen zam ve intibak yapılmalıdır. Emekli Sandığı taban aylığı, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine de uygulanmalı ve eşitlik sağlanmalıdır.

EMEKLİLERE EK ZAM YAPILMALI (Ekim 2022)

Gazi AYKIRI

2022 yılı emeklilerimiz için zor bir yıl oldu. Emekli aylıkların seviyesine bakıldığında, emeklilerimiz zorunlu ihtiyaçlarının yarısını bile karşılamaya yetecek bir aylığa sahip olmadıklarından, “ek zam” yapılmasını talep etmektedir. 2000 sonrasında bağlanan emekli aylıklarında görülen kayıplar, hesaplama sisteminin yetersizliğini göstermektedir. Emekli aylığı bağlananların yarısına yakının asgari ücretle çalışması ve alt sınır aylık bağlama oranının yüzde 35 olarak uygulanması, bir sistem sorununa dönüşmüştür. Karma emekli aylık hesaplama sistemi, günümüzde değerini kaybeden bir uygulama olarak görülmektedir. Bu gerçeği gören Hükümet, sorunu esastan çözme yerine “en az aylık ödemesi” ile kısmi iyileştirmeler yapmıştır. Emekli aylıklarının seviyesine bakıldığında; alım gücünü karşılayacak bir ödeme yapılmadığını görüyoruz. Kış aylarına girildiği bir dönemde gıda, odun, kömür, elektrik, doğalgaz ve su giderleri, emeklinin ödeme gücünü aştığından, Hükümetimizin bir çözüm üretmesi ve kutsal bir hak olan emekliliği koruması gerekir. Açlık sınırının 7.200 TL olduğu dikkate alındığında, emeklilerimizin büyük çoğunluğunun açlık sınırının altında aylık almasına çözüm getirilmelidir. Uygulanan ekonomik politikalar, sosyal hakları zayıflattığından, gelir dağılımı da bozulmuştur. Emeklilerin gelir dağılımındaki yeri, geliri düşük kalan nüfus grupları arasında yer aldığından, sosyal güvenlik hakları gelecek güvencesi olma özelliğini yitirmiştir. Hükümetin övündüğü kişi başına düşen milli gelir, 9.592 dolar. Milli gelirin artması, hepimizin ortak sevincidir. Milli gelirin artması ile birlikte, paylaşımı da önemlidir. Milli gelir içinde en az payı emeklilerimiz almaktadır. Yıllık bazda emeklilerin milli gelirden aldığı pay hesaplandığında; 3.500 TL aylık alanlar için 2.257,82 dolar; 5.000 TL aylık alanlar 3.225,45 dolar olarak hesaplanmaktadır. Bu örnekler bile, emeklilerimizin milli gelirden ücret ve aylık alanlar içerisinde en az pay aldığını göstermektedir. Geçmişte ücret ve emekli aylığı alanlar, ortak direk olarak adlandırılırdı. 2000’li yıllarda emekli aylıklarının hesaplanmasında yapılan değişiklikler, emeklilerimizin aylıklarını küçülten bir sistemi getirmiştir. Mevcut aylık hesaplama sistemi ile emekli aylıkları daha da küçülecektir. Buna itiraz ediyor ve gerçekçi bir hesaplama sisteminin getirilmesini istiyoruz. Emeklilerimizin ödemiş oldukları prim ve vergi ile birlikte her eserde el emeği ve göz nuru bulunduğundan, insanca yaşamaya yetecek bir emekli aylığının ödenmesi, devletimizin en temel önceliği olmalıdır. 2023 yılında genel bütçeden faiz için ayrılan pay, 565 milyar lira. Başka bir ifadeyle, genel bütçenin yüzde 12’si faiz için ayrılmıştır. Bir ekonominin başarılı olması için, kendi ayakları üzerinde durmalı ve faiz ödemesini en aza indirmelidir. Faize ayrılan ödeneğin dörtte biri emeklilerin intibakı için ayrılsa, emeklilerimiz daha iyi şartlarda yaşayabilir. Ülkemizin kalkınması ile birlikte refahında paylaşılması gerekir. Bu nedenle, emeklilerimizin yarınlara güvenle bakabilmesi için aylıklarında iyileştirme yapılması, bütün siyasi partilerin ortak hedefi olmalıdır. Emeklisini mutlu etmeyen toplumlar, sosyal huzuru bulamaz. Bu nedenle, 2023 Genel Bütçesinden sosyal güvenlik haklarının korunması ve iyileştirilmesi için gerçekçi bir pay ayrılmalıdır. Yaşlı ve emekli kesimler, sosyal devletin koruması altında olmalı ve bir başkasına muhtaç kalmadan hayatını idame ettirmelidir.

EMEKLİNİN YAŞAM AYLIĞI ERİDİ (Eylül 2022)

Gazi AYKIRI

Yüksek fiyat artışları, emekli aylıklarını küçültmüş ve en az aylık ödemesi olan 3.500 TL’nin alım gücü kalmamıştır. Kış aylarına girildiği bir dönemde konut harcamaları ve faturaların büyüklüğü emeklileri düşündürmeye başlamıştır. Emeklilerin, doğalgaz ve elektrik faturaları Ekim ayı itibariyle yükselecektir. Bu nedenle, ilk adım olarak emeklilerin faturalarından hiçbir ad altında vergi alınmamalıdır. Odun ve kömürün tonunun böylesine yükseldiği hiçbir dönem olmamış; benzer şekilde elektrik ve doğalgaza yapılan yüzde 200’e varan yıllık artışlar karşısında emekliler, Hükümetten çözüm beklemektedir. Yakacak yardımı getirilmeli ve emekliler soğuktan korunmalıdır. Her kesime vergi destekleri verilirken, emeklilere vergi iadesi karşılığı ödenen yüzde 4-5 arasında değişen ek ödemeler en az yüzde 10 olarak yeniden belirlenmelidir. Emekli aylıkları öylesine düşük kaldı ki, emekliler zorunlu harcamalarını yapamaz duruma geldiler. Çarşı-pazar fiyatları ateş pahasına dönüşmüştür. Hükümet, emeklinin sesini duymalıdır. Emekli aylıklarına yapılan zamlar, iki ay içinde erimektedir. Son üç ayda (Temmuz-Ağustos-Eylül) TÜFE artışının yüzde 7,05 olarak hesaplanmasına hiçbir emekli inanmıyor. TÜİK, hesapladığı ortalama fiyatları açıklamadığından, kıyaslama yapmak da mümkün değil. TÜİK, gerçek fiyatların yarısının bile altında enflasyon hesabı yapmaktadır. Emeklinin kaderiyle oynayan bu sistem değişmeli ve yaşam koşullarına göre emekli aylıklarına eşit bir şekilde yansıyacak seyyanen zam yapılmalıdır. Türkiye Emekliler Derneği, yaşam aylığının yeniden hesaplanması için 2000 sonrası emeklilerin intibakının yapılmasını savunmaktadır. Emekli olunan tarihler arasında emekli aylıklarında oluşan farklılıkların giderilmesi, ülkeyi yönetenlerin birinci görevi olmalıdır. 2000 öncesi dönemde sigortalı olan ve 3600 gün üzerinden emekli olan bir sigortalının aylığı 4850 TL; 2000 sonrası sigortalı olan ve 7900 gün prim ödemiş olan bir emekliye bağlanan aylık ise, 3.000 TL’nin altında hesaplanmaktadır. En az aylık ödemesi ile düşük aylıkların korunması da yeterli olmamıştır. Ülkeyi yönetenlere ve yönetmeye talip olanlara soruyoruz; bu aylıkla geçinmek mümkün mü? Bu soruların cevapları verilememektedir. Sosyal güvenlik sistemimiz, sosyal devletin güvencesinde olmalı; insanca yaşamaya yetecek emekli aylığı ödenmesi, sosyal politika olarak benimsenmelidir. Sosyal güvenlik mevzuatında yapılan her bir değişiklik, emekli aylıklarını küçülttüğünden, emekli aylıkları yeniden hesaplanmalı, intibak ile prim kazançları ve prim ödeme gün sayısı aynı olanların emekli aylıkları eşitlenmelidir. Hükümet, intibakı gündeme almalı ve emekliler arasında oluşan “hayal kırıklığına” çözüm getirmelidir.

PROMOSYON MÜCADELEMİZ YENİ KAZANIMLARI GETİRDİ (Ağustos 2022)

Gazi AYKIRI

Çalışma hayatı ve sosyal güvenlik bir birini tamamlayan halkalar olduğundan, ekonomik ve sosyal haklarda eşitlik esas alınmalıdır. Ülkeyi yönetenler; bu ilkeye göre; çalışanlar ve emekliler arasında hiçbir ayrım yapılmasına izin vermemelidir. Ne yazık ki; promosyon konusunda gerekli olan kararlılık ve eşit uygulama gösterilmemiş, Başbakanlığın 2007/21 sayılı Genelgesiyle, sadece çalışanlara ödenen banka promosyonlarının, emeklilere de yansıtılması konusunda Türkiye Emekliler Derneği’nin taleplerine olumlu bir cevap verilmemiştir. Türkiye Emekliler Derneği, söz konusu genelgede “Emekliler” ibaresinin olmamasına itiraz etmiş ve hukuki bir mücadele vermiştir. Emeklilere de promosyon verilmesini gündeme getiren; Türkiye Emekliler Derneği, emekli aylığı ödemeleri için bankaların SGK’dan aldığı bin’de 5 komisyonun kaldırılmasını da savunmuştur. Görüldüğü gibi, derneğimizin mücadelesi sonucu, SGK ve emeklilerin korunması ile bankaların keyfi kararlarına son verilmiştir. Devlet; her ödemede çalışan ve emekli arasında ayrım yapmamalıdır. Başbakanlığın 2007/21 sayılı Genelgesi’ne göre çalışanlara ödenen promosyonlardan aynı ölçüler içerisinde emeklilerin de yararlanması gerekirken, ayrımcı uygulamaya devam edilmiştir. Promosyon konusundaki ayrımcı uygulamaların kaldırılması ve eşitlik ilkesine göre ödenmesi hususu, Türkiye Emekliler Derneği Hukuk Bürosu tarafından yargıya taşınmıştır. Başvurumuzu inceleyen Danıştay’ın ilgili dairesinin, hukuki gerekçelerden uzak kalan ve emeklileri korumasız bırakan bir karar vermesi, emekli kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanmış ve sorunun siyasi iradeyle sonuçlanması için derneğimiz mücadelesine devam etmiştir. Türkiye Emekliler Derneği’nin 21 Ekim 2015 tarihinde yapılan 21. Olağan Genel Kurulu, emeklilere promosyonun ödenmesinde tarihi bir dönüm noktası olmuştur. 21. Genel Kurulumuzu onurlandıran dönemin Başbakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu; çalışanlara ödenen promosyonun emeklilere de verilmesini müjdelemiş, haklı davamıza önemli bir destek olmuştur. 21. Genel Kurulumuz sonrasında, derneğimizce yapılan mücadelenin ilk adımı atılmış, 2018 yılı Mart ayında SGK ile Bankalar Birliği arasında imzalanan protokol gereğince, emeklilere promosyon verilmeye başlanmıştır. Promosyon protokolleri, içerik olarak emeklileri tam olarak korumadığından, itirazlar yapılmış ve Türkiye EmeklilerDerneği’nin temsil edilmesi istenmiştir. Promosyonun belirlenmesinde derneğimiz temsil edilmediğinden, emeklileri korumasız bırakan ve hakları olan ödemeleri küçülten protokoller yapılmıştır. Örneğin; kredi veya kredi kartı borcu olanlara promosyonun verilmemesi, bankaların hukuksuz bir uygulamasına dönüşmüştür. Bu durumda olan emekliler, banka değiştirmede çeşitli zorluklar ile karşılaşmıştır. SGK, emekli aylığını gönderdiği bankalara promosyon verilmemesi durumunda, emeklinin tercihine göre dilediği bankaya emekli aylığını göndermeli ve promosyon ödenmesini güvence altına almalıdır. Sosyal diyalog olmadan yapılan bütün anlaşmalar, emeklileri memnun etmemiştir. 2021 yılında son protokolün yalnızca kamu bankalarıyla yapılması, özel bankaların kendi kararlarını vermesi, emeklilerimiz için daha hayırlı olmuştur. Özel bankaların kendi iradeleriyle daha fazla promosyon ödemesi ile emekliler banka değiştirmeye başlamıştır. Son aylarda özel bankaların 8 Bin TL’ye kadar ödemeler yapması, emekliler için bir fırsata dönüşmüştür. Özel bankalar, promosyon ödemelerini giderek yükselteceğinden, emekliler de promosyon farkı ödeyecek veya banka değiştirecektir. Yıl sonuna doğru, bu tutarın 10 bin lirayı bulması beklenmektedir. Özel bankalar, promosyon ilanları ile emeklileri kendi bankalarına çekmeye devam edecektir. Tarihinin en büyük karlarını elde eden bankalarca ödenen promosyon, emekliler için ek bir gelir olmaktadır. Bankalar ile emekliler arasında sorun yaşanması sonucu, promosyon ödemelerini alamayan emekliler, Derneğimize müracaat ederek, protokolde yer alan bazı maddelerin kaldırılmasını talep etmektedir. SGK, bankalar ve Türkiye Emekliler Derneği, hiçbir koşul aramadan emeklilere promosyon ödenmesini sağlayan yeni bir protokol yapmalıdır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yer alan aylıklardan kesinti yapılmasına ilişkin hüküm dışında bankaların kendi tasarruflarıyla emekli aylıklarına bloke koymalarının önüne geçilmeli; SGK’dan gelir ve aylık alan her bir emekli ve hak sahibine promosyon ödenmelidir.

EMEKLİLERİN EK ÖDEMESİ İYİLEŞTİRİLMELİ (Temmuz 2022)

Gazi AYKIRI

Her yapılan değişiklikle, emekliler hak kaybına uğramaktadır. 2006 yılında yapılan değişiklik öncesinde, çalışanlara ve emeklilere harcamalarının karşılığı üzerinden vergi iadesi yapılmaktaydı. Vergilerin ödenmesinde ve iadesinde temel kural eşitlik olmalıdır. Başlangıçta çalışan, emekli ayrımı yapılmadan vergi iadesi ödenmiştir. 2006 yılında yapılan değişiklikle birlikte, çalışanlar ve emekliler arasındaki eşit ödeme kuralı korunamamış ve emeklilerin hak kaybına neden olan değişikliklere gidilmiş; vergi iadesi karşılığı olarak yüzde 4-5 arasında değişen ek ödeme oranları belirlenmiştir. 2022 yılından itibaren ücret seviyesine bakılmadan işçi ve memurlara asgari ücret tutarı üzerinden vergi muafiyeti getirilmiş, emeklilerin ek ödemesinde bir değişiklik yapılmamıştır. 2022 Temmuz ayı itibariyle bir çalışana 825 TL vergi muafiyeti ödenirken, emeklilere ise bunun dörtte biri ödenmektedir. Emeklileri korumasız bırakan her düzenlemeye itiraz ediyoruz. Günümüzde, yüzde 4-5 arasında değişen ek ödemeler ile bir kilo et bile alınamıyor. Emeklilerin aylıklarındaki kayıplar, ek ödeme tutarlarını küçültmektedir. Çalışanların ücretiyle emekli aylıkları arasındaki makas açılmış ve emeklilerin alım gücünde ciddi kayıplar yaşanmıştır. Yapılan iyileştirmelerde, emekliler yeterince desteklenmemiştir. Emeklilerimizin ortalama aylığı 5600 TL’dir. Ortalama emekli aylığı, asgari ücret seviyesine kadar küçülmüştür. Oysa 2000’li yılların başlarında, asgari emekli aylığı bile, asgari ücretin yaklaşık yüzde 25 üzerindeydi. Çalışanların ödediği gelir vergisinin yüksekliği eleştiri konusu olmuş; vergi dilimlerinin ve oranların adil bir yapıya dönüştürülmesi talep edilmiştir. Emeklilerimiz, çalıştıkları dönemlerde en yüksek vergiyi ödeyen kesimlerin başında gelmiştir. Çalışılırken, ücretlerden kesilen gelir vergisi, “dolaysız vergiler” olarak adlandırılmaktadır. Bunun yanında, harcamalardan alınan “dolaylı vergiler”, vergi adaletsizliğine neden olmuş ve az kazanandan çok vergi alınması, gelirdağılımının da bozulmasını getirmiştir. Vergi, kamu finansmanını sağlayan özelliği yanında, devleti de ayakta tutan temel bir direk gibidir. Burada esas olan, ödeme gücüne göre vergi alınması ve iadesinin yapılmasıdır. Emeklilerimize yapılan vergi iadesi tutarları değerlendirildiğinde, ek ödeme yüzdeleri yetersiz kalmış ve emeklilerimiz vergi mağduru olmuştur. Her kesime vergi muafiyeti ve indirimi yapılırken, emeklilerimizin yüzde 4-5 gibi ek ödeme yüzdelerinin karşılığı olarak yapılan ödemeler sembolik kalmıştır. Emeklilerimizin; elektrik, doğalgaz, su ve zorunlu harcamalarından alınan vergiler ile emekli aylıkları küçülmektedir. Ne yapılmalı? 2000 öncesinde emeklilerimiz için çileye dönüşen, fiş veya fatura toplama uygulamasına son verilmesi olumlu bir değişiklik olmakla birlikte, vergi iadesinin karşılığı olarak yerine getiren yüzde 4-5 ek ödeme oranları yetersiz kalmıştır. 2006 öncesinde çalışanlar ve emeklilere yapılan vergi iadesinde eşitlik vardı. Örneğin, 2006 öncesinde çalışanlar ve emeklilerimize fişlerinin karşılığı olarak eşit ödeme yapılıyordu. Bugün için eşit bir uygulamadan söz edilemez. Çalışanlarbakımından çok önemli değişiklik yapılmış ve asgari ücretten alınan vergilerden vazgeçilmiştir. Emeklilerin ödemelerinde ise bir değişiklik yapılmamış, ek ödeme oranları yüzde 4-5 olarak sabit kalmıştır. Çalışanlara ve emeklilere eşit vergi iadesi uygulamasının getirilmesi için ek ödeme yüzdeleri yerine, çalışanlara ve emeklilere asgari ücretin vergi dışı kalan tutarı esas alınarak eşit ödeme yapılmalıdır. Asgari ücrete göre yapılan bu hesaplama, emeklilerimize de uygulanmalıdır. Asgari ücret, aynı zamanda sigorta priminin de alt sınırını oluşturmaktadır. Bu nedenle, emeklilerimize ödenecek olan ek ödeme tutarı, çalışanlara yapılan vergi muafiyeti ile eşitlenmelidir. Bir işçimize Temmuz 2022 itibariyle 825 TL vergi muafiyeti yapılmaktadır. Benzer ödeme, asgari ücret esas alınarak emeklilere de yapılmalıdır. Vergide adaletin sağlanması için, Anayasamızın 73. maddesinin amir hükmüne göre, çalışanlar ve emeklilere eşit bir vergi iadesi yapılmalıdır.

EMEKLİNİN GEÇİMİ ZORLAŞTI (Haziran 2022)

Gazi AYKIRI

Eylül 2021 itibariyle ekonomimizin farklı bir sistemle yönetilmeye başlanması ile birlikte döviz kurlarında ve petrol fiyatlarında yaşanan yüksek fiyat artışları, sabit gelirlilerin alım gücünü düşürmüş ve enflasyon ortamında emekli aylıkları da reel olarak küçülmüştür. Statülere göre emekli aylıklarında da büyük eşitsizlikler bulunmaktadır. 2022 Temmuz ayı itibariyle SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıkları tabanı 3.500 TL belirlenirken, memur emeklilerinin taban aylığı 6.077 TL olarak ödenmektedir. Peki sormak gerekir? Sosyal güvenlik kuruluşları neden tek çatı altında toplandı? Sosyal güvenlik kuruluşlarını bir araya getirmenin bir anlam taşıması için statü farkı olmaksızın emekli aylıklarında eşitliğin sağlanması gerekmez mi? 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, eşitliği öngörmediğinden ve özellikle de SSK ve BAĞ-KUR sigortalılarına bağlanan aylıklarda büyük kayıplara neden olduğundan, emekli aylığı hesaplama sistemi “iflas” etmiş gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. Karma emekli aylığı hesaplama sistemiyle, asgari ücretle çalışanların hak kayıpları giderek büyümektedir. Sigortalıların yarısının asgari ücretle çalıştığı dikkate alındığında, asgari emekli aylıkları düzeltilmeli ve alt sınır aylık bağlama oranı yüzde 70 olarak yeniden belirlenmelidir. 1,5 milyon emeklinin aylığındaki kayıplar, bu gerçeği gözler önüne sermektedir. Bu kapsamda olan emeklilerin aylıkları 3.500 TL’nin altında kaldığından, emekli aylıklarına yapılan zamlar esas aylıklara yapılmakta ve 3.500 TL’yi geçmediği sürece 3.500 TL ödenmeye devam edilecektir. En az aylık ödeme uygulaması değiştirilmeli ve esas aylıklar iyileştirilmelidir. Düşük kalan emekli aylıklarına yapılan yüzdeli zamlar, koruyucu olmamaktadır. Bu nedenle, karma emekli aylığı hesaplama sistemi terk edilmeli; güncellenme katsayısı ve aylık bağlama oranı tek bir sisteme dönüştürülmelidir. Emeklilerimizin üçte birisi kirada oturmaktadır. 3.500 TL büyük şehirlerde kira olarak belirlenmiştir. Bu durumda, emekliler gıda ve zorunlu ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak? Bu soruların cevabı verilemiyor. Emeklisini “muhtaç” duruma getiren bir sistemin adı, sosyal güvenlik olarak tanımlanamaz? Kira dışında elektrik, doğalgaz ve su giderleri yıl ortalaması olarak 800 TL’dir. Aylık gıda harcaması alt sınırdan 2.500 TL’dir. Görüldüğü gibi, kira, elektrik, doğalgaz, su ve gıda giderleri, emeklinin ödeme gücünü aşmıştır. 3.500 TL en az aylık ödemesi yeterli olmadığından, asgari emekli aylıkları asgari ücretle eşitlenmelidir. Hükümet, toplumun en saygın kesimi olan emeklilerin sorunlarına çözüm bulmalıdır. 3600 gösterge ne kadar önemliyse, emekli aylıklarına seyyanen zam yapılması ve 2000 sonrası emeklilerin intibakı da bir o kadar önemlidir. Emeklisini korumayan hiçbir sistemin başarı ölçüsü olamaz. Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat ile birlikte emekli aylıkları da iyileştirilmeli ve toplumun refahı artırılmalıdır. Gelir dağılımı bozuk olan ülkeler, öncelikle sosyal güvenlik sistemlerini düzeltmek zorundadır. Bunu başaran toplumlar, refah devleti olarak tanımlanmaktadır. Sosyal devlet, emeklisini koruyan ve insanca yaşamaya yetecek emekli aylığı ödeyen devlettir. Türkiye’de emekliler, bunu fazlasıyla hak ediyor.

TARIM DESTEĞİNE SİGORTA PRİMLERİ DAHİL EDİLMELİ Mayıs 2022)

Gazi AYKIRI

Günümüz dünyasında tarım sektörü öne çıkmakta ve her ülke bu alanda desteklerini artırmaktadır. Tarım ürünlerinin yetersiz kaldığı ülkeler, ithalata başvurarak gıda yetersizliğini gidermenin çabası içindeler. Türkiye, dünyada kendi kendini besleyen 7 ülkeden birisi olarak tanımlanmaktadır. Bunun için tarımsal teşvikler büyük önem taşımaktadır. Bu hedef doğrultusunda tarımsal ürünlerin artırılması ve ihraç eden bir ülke konumuna gelinmesi için tarım politikası çok iyi yönetilmelidir. Her yıl milli gelirin yüzde birinin tarım teşviki olarak öngörülmesine rağmen, bu oran tam olarak kullanılmamıştır. Tarıma daha fazla desteğin verilmesi, günümüz dünyasında büyük önem taşımaktadır. Sosyal güvenlik, her bir çalışanın gelecek güvencesidir. Sektör ayrımı yapılmadan sosyal güvenlik haklarına erişimi sağlayacak düzenlemeler bütünlük içinde yapılmalıdır. Türkiye, 1984 yılında tarım sektöründe çalışanları kapsayan iki temel kanun çıkarmıştır. Birincisi, 2925 sayılı Tarım SSK Kanunudur. Bu kanun ile hem tarım işçilerinin sigortalılığı teşvik edilmiş ve 15 gün üzerinden prim alınmış ve gün sayısı 30 değerlendirilerek önemli bir teşvik sağlanmıştır. İkincisi, 2926 sayılı Tarım BAĞ-KUR Kanunu önemli bir başlangıç olmuş ve 1994 yılından itibaren satılan ürünlerden yüzde 1 tevkifat ile prim kesintisi yapılmış ve bu kapsamda olanların emekli olmaları için fırsat tanınmıştır. Sosyal güvenlik mevzuatında yapılan her bir değişiklik, eşitliği bozmuş ve hak kayıplarına neden olmuştur. 1 Ekim 2008 itibariyle yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile yapılan değişiklikler sonrasında eski ve yeni sigortalılar arasında norm ve standart birliğini bozan uygulamalar getirilmiştir. 01.05.2008 tarihinden geçerli olmak üzere 2925 sayılı Kanun’un bazı maddeleri değiştirilmiş bazı maddeleri ise yürürlükten kaldırılmıştır. 2925 sayılı Kanuna göre 01.05.2008 tarihinden itibaren bu kapsamda sigortalı olunamamaktadır. 1 Mayıs 2008 öncesi tescili olan sigortalıların haklarının korunması önemli olmakla birlikte, 1 Mayıs 2008 itibariyle ilk defa tarım sigorta olanların tescilleri 5510 sayılı Kanunun 4. Maddesinde 4/a, sigortalı sayılması, tarım işçileri arasında eşitsizliği artıran bir süreci getirmiştir. 1 Mayıs 2008 öncesi 2925 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olanlar 3600 gün üzerinden emekli olma imkanı varken, 1 Mayıs 2008 sonrası dönemde ilk defa sigortalı olanlar 5510 sayılı Kanun kapsamına alınmış ve prim ödeme gün sayısı 7200 olarak belirlenmiştir. Bu değişiklik sonrasında tarım sigortasına başvurular azalmış ve en önemli teşvik olan prim desteği kaldırıldığından, köyden kente göç hızlanmıştır. 2926 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı uygulanan tarım Bağ-Kur sigortalılığı 01.10.2008’den itibaren yürürlükten kaldırılmış ve Tarım Bağ-Kur zorunlu sigortalılık olarak öngörülmüştür. Prim maliyetleri ödenemez duruma geldiğinde, tarımsal muafiyet belgesi alanlar, sigortalı sayılmamıştır. Gelir yetersizliği nedeniyle primler ödenmediğinden, tarım Bağ-Kur’da tesciller silinmeye başlanmış ve emeklilik gibi kutsal bir hakka erişim zorlaşmıştır. Sigortalı sayılmamanın tek istisnası ise muafiyet belgesi ile sağlanmaktadır. 2022 yılı için tarımsal muafiyeti, alt sınır günlük prim kazancı olan 166,80 TLx 29 = 4837,2 TL’dir. Yani, 2022 yılı için her türlü masraflar düşüldükten sonra aylık net tarımsal geliri 4837,2 TL’nin altında kalanlar “tarımsal muafiyet” belgelerini 10 gün içinde ibraz etmeleri şartıyla sigortalı sayılmamaktadır. Sonuç olarak, 5510 sayılı Kanun ile emekli aylığına hak kazanma koşulları ağırlaştırılmış ve emekli aylıklarının hesaplanma parametreleri olan güncellenme katsayısı ve aylık bağlama oranları düşürüldüğünden, emekli aylıklarında ciddi kayıplar yaşanmaktadır. Türkiye, tarım sektörüne sağlanan teşvikler kapsamına sosyal güvenlik destekleri dahil etmelidir. Bu yönde yapılacak bir destek üretimi artıracağı gibi, köyden kente göçü de durduracak en temel teşvik olacaktır. Tarım, günümüz dünyasında her sektörün önüne geçmiş ve gıda güvenliği refaha erişmede en temel ürün olarak desteklenmelidir.

EMEKLİ İKRAMİYESİ ERİDİ (Nisan 2022)

Gazi AYKIRI

Türkiye Emekliler Derneği’nin mücadelesiyle, 11.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7143 sayılı Kanunla, 5510 sayılı Kanuna ek madde 18 ilave edilmiş ve 1.000 TL ikramiye emeklilere ödenmeye başlanmıştır. 2018 yılından itibaren 1.000 TL olarak dini bayramlarda emeklilerimize ödenen ikramiyeler, başlangıçta bayram sevinci gibi karşılanmıştı. Aradan dört yıl geçmesine rağmen, ikramiyelerde kayda değer bir artış yapılmamış, yalnızca 2021 yılında 100 TLzam ile yetinilmiştir. Yüksek enflasyon karşısında, 1.100 TL olarak ödenen ikramiyenin alım gücü kalmadığından, emeklilerimiz bayrama buruk girmiştir. İlk ödemeye başlandığı yıl olan 2018 yılından itibaren emekli aylıklarına yapılan zamlarla artırılması gereken ikramiye sabit tutulduğundan, son dört yılda alım gücünde reel olarak %58,5 değer kaybetmiştir. İkramiyenin ödenmeye başlandığı Nisan 2018 tarihinden itibaren son dört yılda TÜFE artışlarına göre (Nisan 2019 %19,50, Nisan 2020 % 10,94, Nisan 2021 % 17,14, Nisan 2022 % 69,97) emekli ikramiyesi güncellenseydi, 1.100 TL ikramiye 2.639 TL olarak ödenecekti ve alım gücü korunmuş olacaktı. İkramiye, genel olarak aylığın bir parçası olarak görülmediğinden ve ikramiye ödemeleri hazine tarafından karşılandığından, artış talepleri hazinenin engeliyle karşılaşılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve SGK ikramiyeler konusunda kalıcı bir çözüm getirmelidir. Yapılması gereken, ikramiyeler emekli aylıklarının bir parçası olan bir ödeme biçimi olarak görülmeli ve SGK Bütçesinden karşılanmalıdır. Bu yapılmadığı sürece, emeklilerimiz ikramiyeleri tartışmaya ve hazine engeliyle karşılaşılmaya devam edecektir. Televizyon ve gazeteler, bayram ikramiyenin yetersizliğini gündeme getirmelerine rağmen, her hangi bir iyileştirmenin yapılmaması, emeklilerimiz arasında şaşkınlık yaratmıştır. Emeklilerimize yapılacak iyileştirmelerin ve ikramiye artışlarına maliyet unsuru olarak bakılması yanlışından vazgeçilmelidir. 2022 yılında faiz ödemeleri için 240 milyar lira ayıran Türkiye Bütçesinden emeklilerimize yeterince destek verilmemesi, 13,6 milyon emeklimizi üzmüştür. Ülkesinin kalkınmasında ve her eserde alın teri olan emeklilerimize yapılacak iyileştirmelere maliyet hesabı olarak bakılmamalı ve emeklilerimize daha fazla destek olunmalıdır. İkramiyenin ödemesinde devam eden tartışmalara son verilmesi için artış kuralı getirilmelidir. Örneğin, kamu işçilerine 6772 sayılı Kanun gereğince, her yıl ilave tediye adı altında 52 günlük ikramiye ödenmektedir. İkramiyelerin artışı, ücret artışlarına endekslendiğinden, hak kayıpları olmamaktadır. Benzer uygulama emeklilerimize ödenen ikramiyeler içinde getirilmeli ve emekli zamlarıyla artışlar yapılarak güncellenmelidir. Emekli aylıklarının yüzde 90’ının açlık sınırının altında kalması, bir bayram ödemesi olan ikramiyeleri daha anlamlı kılmıştır. Bayramlara emeklilerimizin buruk girmemesi için Temmuz ayında ödenecek olan ikramiyenin emekli zammıyla birlikte 3.000 TL’ye yükseltilmesini ve bu yönde bir müjde verilmesini bekliyoruz. Emeklisini mutlu etmeyen ülkeler, geleceğe güvenle bakamaz. Ülkesinin kalkınması için çalışmış, vergi ve primleriyle devletine destek olan emeklilerimizin korunması ve aylıklarının iyileştirilmesi, devletimizin asli görevi olmalıdır. Emeklilerimiz, bunu fazlasıyla hak ediyor.

EMEKLİ AYLIKLARI İYİLEŞTİRİLMELİ (Mart 2022)

Gazi AYKIRI

2022 yılında emekli aylıklarına yapılan yüzde 25,47 zam, ilk üç ay içinde değerini kaybetmiştir. 2022 yılı ilk üç ay tüketici fiyat artışları, yüzde 22,81 olarak açıklanmıştır. Tüketici fiyat artışlarındaki yükselişten, en büyük zararı emeklilerin görmesi, sosyal güvenlik sisteminin koruma yönünün zayıf kaldığının da bir başka göstergesidir. Alt sınır emekli aylığının giderek küçülmesi, yeni bir hesaplama sistemine geçilmesini gerektirmektedir. 2000 öncesi dönemde uygulanan alt sınır aylık bağlama oranının Yüzde 70’den yüzde 35’e düşürülmesi, emekli aylıklarının yarı yarıya azalmasını getirmiştir. Bunun sonucu, istatistiklerde de görülmüştür. 2022 yılı emekli aylık zamları açıklanırken, SGK’dan emekli olan bir milyon 266 bin kişinin 2.500 TL’nin altında aylık alması, sosyal güvenlik sistemimizin koruyucu yönünün zayıfladığını göstermektedir. 20-25 yıl çalışan sigortalılara bağlanan aylıklar geçim özelliğini kaybetmiştir. Bu soruyu, ülkeyi yönetenlerin kendilerine de sorması gerekir. Emekli aylıklarındaki kayıplar karşısında sistemin yeniden ele alınması gerekirken, 2019 yılından itibaren 5510 sayılı Kanuna ek madde 19 ile getirilen “En az aylık ödemesi”, sosyal güvenlik normlarına uygun bir düzenleme olmamıştır. Emekli aylıklarının düşmesi karşısında getirilen en az aylık ödemesine, emekli aylıklarına yapılan zamların yansıtılmaması, ayrı bir haksızlık örneği olmuştur. Emeklilerin mevcut aylıklarına yapılan artışların 2.500 TL’ye gelene kadar sabit bir ödemenin yapılması, doğru bir yaklaşım olmamıştır. Hükümet, emekli aylıklarında yaşanan kayıpların, en az aylık ödemesi yerine, taban aylıkları iyileştirerek çözüme kavuşturmalıdır. İlk adım olarak, yüzde 35 aylık bağlama oranı değiştirilmeli ve yüzde 70 alt sınır aylık bağlama oranı yeniden getirilmelidir. Emekli aylığı hesaplama sistemi, tek bir kritere bağlanmalı ve karma aylık hesaplama sistemine son verilmelidir. Yüksek fiyat artışları karşısında emeklilerimize ödenen aylıklar yetersiz kaldığından, Temmuz ayında yüzdeli artış ile birlikte seyyanen zam da yapılmalıdır. Açlık sınırı 5 bin liraya yükselmiş, yoksulluk sınırı 16 bin lirayı aşmıştır. Bu şartlar altında emeklilerimiz zorunlu harcamalarını alamadığından, ülkeyi yönetenlerin giderek ağırlaşan bu soruna çözüm bulması gerekir. Emekli aylıklarındaki kayıplar dul ve yetim aylıklarına da yansımıştır. Çalıştığı dönemde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre hesaplanan sigortalının aylığı küçüldüğünden, benzer şekilde hak sahiplerinin aylıkları da azalmaktadır. 65 yaş üzerinde olan ve yetim aylığı alanlara yapılan ödemeler, sosyal güvencesi olmayan 65 yaş aylığının altında kalmıştır. 65 yaş üzerinde olanların yetim aylığı, sosyal güvencesi olmayan yaşlılarımıza ödenen 65 yaş aylığı ile eşitlenmeli veya tercih hakkı getirilmelidir. Hak kayıplarına neden olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu değiştirilmelidir. Aylık hesaplamalarında eşitliği öngören düzenlenmelere gidilmeli ve insanca yaşamaya yetecek bir aylık ödenmelidir. Emeklileri korumayan hiçbir sistem sürdürülemez.

EŞİTSİZLİKLER GİDEREK BÜYÜYOR (Şubat 2022)

Gazi AYKIRI

Sosyal güvenlik sistemimizin uygulamalarına bakıldığında; işe giriş tarihinin esas alınması, norm ve standart birliğini bozmuş, gelir ve aylık ödemelerini farklılaştırmıştır. Türkiye Emekliler Derneği, sosyal güvenlik mevzuatlarının sık sık değiştirilmesine karşı çıkmış, hak kaybına neden olan uygulamaların eşitliği bozduğuna dikkat çekmiştir. İşe giriş tarihlerine göre aylığa hak kazanma koşulları farklılaşmış, emekli aylıkların karma sisteme göre hesaplanması, emekli aylıklarını küçülten bir etki yapmıştır. 2000 öncesi çalışması olanların aylığı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanun, 1 Ocak 2000-30 Eylül 2008 dönemi aylığı 4447 sayılı Kanun ve 1 Ekim 2008 sonrası çalışması olanların aylığı 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre karma sistem üzerinden hesaplanmaktadır. 1 Ocak 2000 sonrası dönem için gösterge sistemi kaldırılmış v e o r t a l ama prim kazancının belirlenmesinde çalışılan tüm dönemlerin dikkate alınması, emekli aylıklarında kaybın artmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda, 1 milyon 266 bin emeklinin aylığı 2.500 TL’nin altında kalmıştır. En az aylık ödemesinin 2.500 TL’ye yükseltilmesi, emekli aylıklarının keskin bir kayba uğradığının somut bir sonucudur. Sosyal güvenlik mevzuatı tekleştirilmediği sürece, aylıkların hesaplanması en önemli sorun olmaya devam edecektir. 2000 sonrası dönem için emekli aylıkları hesaplanırken, alt sınır kontrolü, yüzde 35 olan alt sınır aylık bağlama oranı ile yapılmaktadır. Emekli aylığı karar örneklerine bakıldığında, alt sınır kontrolünün bir katkısının olmadığı görülmektedir. Alt sınır kontrolünün bir anlam taşıması için alt sınır aylık bağlama oranı en az yüzde 80 olmalıdır. Emekli Sandığı’nda alt sınır emekli aylığı hesaplanmasında yüzde 80 aylık bağlama oranı dikkate alınmaktadır. Bunun sonucunda, memur taban emekli aylığı 4.289 TL ödenmektedir. SSK ve BAĞ-KUR kapsamında emekli aylığı alanlara ise, en az aylık ödemesi 2.500 TL ödenmektedir. Bütün emekliler, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı çatısı altında toplanmasına rağmen, farklı gelir ve aylık ödenmesinin gerekçesi olamaz. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası, statü farkı olmaksızın çalıştıkları yıllara bakılmaksızın emekli aylığı hesaplanmasında tek bir sisteme dönüştürülmelidir. 4/a, 4/b,4/c statü farklılıkları ile emekli aylıklarında birliktelik sağlanamamıştır. Aynı çatı altında olmalarına rağmen, 2005 yılında 3600 prim gün üzerinden emekli olanın aylığının, 2022 yılında 7200 gün üzerinden emekli olanın aylığından fazla olması, sosyal güvenlik sistemimizin adil olmadığının da bir başka örneğidir. Türkiye Emekliler Derneği, prim kazançları ve prim ödeme gün sayıları eşit olan sigortalılara, emekli olunan tarihlere bakılmaksızın eşit emekli aylığı ödenmesini savunmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminde, nimet/külfet dengesi çok önemlidir. Bugün bu kural bozulmuştur. Haksızlığa uğrayan emeklilerimizin aylıklarının düzeltilmesi için 2000 sonrası emeklilerimizin intibakı yapılmalıdır. Emeklilerin bir birini kıyaslamadığı ve eşitliğin sağlandığı bir sistemin kurulması için mücadelemiz devam edecektir. Emeklisi mutlu olmayan ülkeler, geleceğe güvenle bakamaz.

YAŞAM KOŞULLARI ZORLAŞTI (Ocak 2022)

Gazi AYKIRI

2021 yılının son çeyreğinde döviz kurlarında görülen yüzde 100 artış, mal ve hizmetlerin fiyatlarını da aynı oranda yükseltmiştir. Krizden çıkış yolu olarak görülen yeni ekonomik program ile uygulamaya konulan para ve mali politikaların işsizliği ve yoksulluğu artıracağı yönündeki bilimsel değerlendirmeler dikkate alınmadığından, enflasyon ve kredi faizleri giderek yükselmiştir. Başta emeklilerimiz olmak üzere, geniş halk kesimlerinin alım gücünde görülen azalmalar, yoksul kesimlerin sayısını artırmıştır. Ülke olarak bunu hak etmiyoruz. Sosyal diyalogun zayıfladığı dönemlerde ortak akıl yerine tek taraflı kararların alınması, ekonomik ve sosyal sorunları da giderek artırmıştır. Üretim, ihracat, istihdam ve yatırım olmadan hiçbir başarıdan söz edilemez. Günümüzde üretim maliyetlerinin katlanarak artması, işyerlerinin kapanmasına kadar giden bir süreci getirmiştir. Elektrik ve doğalgaza yapılan zamlar, maliyetleri yükseltmiş ve özellikle de esnafın ödeme gücünü aşan zorluklar, işyerlerini kapanma riski ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu süreçte, maliyetler ile birlikte prim kazançlarının yüzde 50 artması, BAĞ-KUR sigortalılarını zor durumda bırakmıştır. Prim yapılandırma kanunlarıyla ödenmeyen sigorta primleri silinme yoluna gidildiğinden, BAĞ-KUR kapsamında emekli olanların sayısında ciddi azalmalar görülmüştür. Her bir çalışanın sigorta primlerinin ödemesi temel esas olmalı ve devletin bu kapsamdaki kesimlere destek olması, emeklilik hukukunun korunması bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Prim ödeyenlerin sayısının azalması, sosyal güvenlik sistemimizin bir kaybı olarak görülmelidir. Benzer durum tarım sektöründe de yaşanmaktadır. Ek 5 tarım ve BAĞ-KUR tarım sigortalılarını koruyacak değişikliklere gidilmelidir. Köyden kenti göçü azaltacak en önemli teşvik olarak çiftçilerimizin sigorta primlerine devlet tarafından verilecek destek büyük önem taşımaktadır. Bu kesimde olan sigortalıların prim yüzdeleri düşürülmeli ve devlet desteği ile geleceğe güvenle bakmaları sağlanmalıdır. Yapılan teşviklerin kapsamı artırıldığında, tarım ürünlerini ithal eden bir ülke olmayız ve ihraç eden bir ülke konumuna gelebiliriz. Tarıma destek, ülkemize ve milletimize yapılacak en büyük teşvik olarak değerlendirilmelidir. Sosyal güvenlik sistemimizin en temel sorunlarının başında asgari emekli aylığı hesaplama sisteminin değersiz olması gelmektedir. 1 milyon 266 bin emeklimizin aylıklarının 2.500 TL altında kalması, önemli bir sorun olarak görülmeli ve çözüm getirilmelidir. 2.500 TL’nin altında aylık alanların sayısının 2022 yılı sonunda daha artacak olması, Hükümetin üzerinde düşünmesi gereken bir alan ve sorundur. Asgari emekli aylık bağlama oranının yüzde 35 olması, emekli aylıklarının düşmesinde en temel faktördür. Genel olarak iktisat ve sosyal güvenlik kurallarıyla bağdaşmayan aylık bağlama oranları bütünüyle değerlendirilmelidir. Benzer şekilde prim kazançlarına uygulanan güncelleme katsayısı değersiz kalmıştır. 2000 sonrasında emekli olanlara uygulanan aylık hesaplama parametreleri yetersiz kaldığından, en az aylık ödemesi olan 2.500 TL, asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. 20 yıl çalışan bir sigortalıya 2.000 TL’nin altında aylık bağlanması sorgulanmalıdır. En az aylık ödemesi yerine gerçekçi bir taban aylık hesaplanmalıdır. Emeklisine insanca yaşamaya yetecek aylık bağlamayan hiçbir sistemin adı sosyal güvenlik olarak tanımlanamaz. Sosyal güvenlik, sosyal devletin de koruması altında olan temel bir insan hakkıdır. Mevcut kanunlarımız bu ilke esasına göre yeniden düzenlenmelidir.